15 Kasım 2011 Salı

RÜVEYDA




fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına
bir güvercin uçurup kıtalar arasından
ça
ğırdın beni
geçerek birer birer sürgün kanyonlarını
derbeder ko
şup geldim ışıldayan tahtına
yarım koyup bir bardak kur
şun rengi çayımı
yıkarak yalnızlı
ğa kurduğum sarayımı
yetim çı
ğlıklarımı duyurmak üzre sana
ko
şup geldim; iliştir beni memnu bahtına

adını söylemek istemiyorum
her hecesi amansız bir kor dudaklarımda
her harfine yıllardır
şimşeklerle yarıştım
zindanlara karı
ştım, ölümlerle tanıştım
adını söylemek istemiyorum
rüveyda dedi
ğim zaman
anla ki, senin için yürüyor kelimeler
çı
ğğımın atardamarlarından

hangi yıldızdır bilmem, gözlerin
kayar da üzerime rüveyda
önce tuhaf bir deprem yayılır bedenime
sonra açılır önümde ıstırab vadileri
silik renkleriyle adımlarıma
çözülmeye yüz tutan bir mazi mühürlenir
hayalin bitti
ği menfeze doğru
alaca bir at ko
şar içimde
zamansız, mekansız nefese do
ğru

uslanmaz bir yürek ta
şıdığıma dair
yaygın bir kanaat dola
şır aynalarda
oysa rüveyda
ba
ştanbaşa ben
kevser akan, gül kokan bir kalbin filiziyim.

kitaplara sürdü
ğüm kapkara lekelerden
bir anlatsam nasıl utandı
ğımı
bir do
ğrulsam eğildiğim yerlerden
a
ğarır tanyeri nilüferlerin
alaca bir at ko
şar içimde
ezer toynakları ile anılarımı

sular köpürmemeliydi rüveyda
kırılmamalıydı ıslak dalları hasret selvilerinin
ben zehire alı
şkınım, şerbete değil
rüyalar hefret eder avare duru
şumdan
kabuslar çeker ancak derdimi yeryüzünde
sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber
ben her gece bir Mehdi türküsüyle çileke
ş
yargılamak için zeval kayıtlarını
inkılab bekliyorum

hangi umut çiçe
ğidir bilmem, ellerin
uzanır da gönlüme rüveyda
derinden bir ok saplanır ba
ğrıma
beynimi ça
ğıran bir sese doğru
alaca bir at ko
şar içimde
zamansız, mekansız nefese do
ğru

varlı
ğın cinayettir memleketimde işlenen
akıtır kanını en asil pehlivanların
yoklu
ğun sükunettir kuşatır evrenimi
varlı
ğın ve yokluğun ölümüdür baharın

artık eskisi gibi bakamıyorsun
göklerinde bir belkıs otururdu rüveyda
binlerce gökku
şağı olurdu kirpiklerin
güne
ş bir anne gibi dururdu başucunda
artık dokunamıyor kakülün bulutlara
karalara bürünmü
ş saçlarında dolunay
ben bu kadar zulme layık mıyım rüveyda

hangi ressamı vurur bilmem, endamın
sarar da benli
ğimi
ben beni tanımam kaldırımlarda
kafesleri yutan kafese do
ğru
alaca bir at ko
şar içimde
zamansız, mekansız nefese do
ğru

kırmızı bir kurdela ba
ğlayarak alnına
duydun mu orkideye dua eden birini
bu ısmarlama yüzler yok mu rüveyda
bu yapmacık bebekler
gözya
şı akıtırken gülenler yok mu
beni kahrediyor geceler boyu

hangi ça
ğın gelişidir bilmem, gülüşün
soluk bir dünyanın mezarlarına
gömerek gurbetimi
kapadı karanlı
ğa Yesrip, kapılarını
meydan okuyu
şun çağın ordularına
bilmem hangi mevsimin ba
şlangıcıdır
doruklardan öte hevese do
ğru
alaca bir at ko
şar içimde
zamansız, mekansız nefese do
ğru

yasını tutuyorum kararttı
ğım düşlerin
yıpranmı
ş divaneler gibiyim sokaklarda
amansız bir ütopya üfleyen pencereler
lif lif yoluyor dram seyyahı bedenimi
önümde, haksızlı
ğın hesaba çekildiği
hiç kimsenin kimseyi tanımadı
ğı mahşer
arkamda, kare kare ömrümü belirleyen
hatırladıkça yanıp tutu
ştuğum resimler

söyle, nasıl a
şarım pişmanlık dağlarını
yeniden bir nil olup ta
şar mıyım çöllere
kim giydirir ba
şıma tacını nihayetin
kim takar bile
ğime hürriyet künyesini
karada balık gibi nasıl ya
şarım, söyle

rüveyda, seziyorum; tahammülün kalmadı
ama dur, bo
şaltayım bütün çığlıklarımı
asırlardır köhne barınaklarda
küflenen, çürüyen çı
ğlıklarımı

at vuruldu; içim paramparça rüveyda
gölgelerin ardına sakladım kusurumu
sen orda kayıtsızca gülümsüyor gibisin
ben burda damla damla eriyip akıyorum
yine de, çi
ğnetemem kimseye gururumu
istenmedi
ğim yeri sessizce terkederim
hatıra kalsın diye bırakır da ruhumu
mahzun bir dervi
ş gibi boyun büker, giderim

Nurullah Genç


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder