Televizyonun
cazibesi, kısmen bizim kendi biyolojik tepki mekanizmamızdan kaynaklanıyor. Ani
ya da yeni uyarıcılara karşı içgüdüsel olarak verdiğimiz tepkiler olan yönelme
tepkisi ya da refleksi, bu noktada özellikle etkili.
Aynı sahne
içinde kamera açısının değişimi, bir sahneden diğerine geçiş, uzaktan çekim ya
da yakına odaklanma, ani ses artışı gibi, televizyonda kullanılan basit biçimsel
özelliklerin, bu tepkiyi harekete geçirip geçirmediği üzerinde çalışmalar
yapılmış. Beyin dalgalarının bu biçimsel özelliklerden nasıl etkilendiğini
izleyen araştırmacılar, televizyonun aslında bu hileler sayesinde cazip hale
geldiği, içeriğinin çok önemli olmadığı sonucuna varmışlar. Bu durumda, yönelme
refleksi, "eğer televizyon açıksa, gözlerimi ondan ayıramıyorum", "daha az
televizyon seyretmek istiyorum ama başaramıyorum", "televizyon seyrederken
kendimi hipnotize olmuş gibi hissediyorum" türünden açıklamaları kısmen
cevaplayabiliyor.
Özellikle
reklamlarda ve müzik kliplerinde bu biçimsel özellikler dakikada bir gibi bir
sıklıkla verilerek, yönelme refleksi sürekli olarak aktif tutuluyor. Birbiriyle
bağlantısı olmayan sahnelerin hızla değiştirilmesiyle, bir bilgi taşıyıp
iletmekten çok, dikkat çekmek amaçlanıyor. Reklamın ayrıntıları hafızada uçucu
oluyor ama insanlar ürünün ya da albümün ismini hatırlayabiliyor. Yönelme
tepkisinin çok fazla çalıştığı bu gibi durumlarda izleyici ekrana bakmaya devam
etse de, kendisini bitkin ve yorgun hissediyor. Özellikle hareketin çok fazla
olduğu bilgisayar oyunlarında bu şikayetler artıyor ve baş dönmesi, mide
bulantısı gibi ilaveler de oluyor. Buna güzel bir örnek, 1997 yılında Japon
televizyonunda yayınlanan bir Pokemon video oyunundaki parlak ışıkları
seyretmekten kaynaklanan, ışığa duyarlı epilepsi şikayetiyle, 700 kadar çocuğun
hastanelere kaldırılması.
Araştırmacılar, biçimsel
özelliklerin insanların gördüklerine ilişkin belleklerini etkileyip
etkilemediğini de araştırmışlar. Çalışmalardan birinde katılımcılara bir program
seyrettirilmiş. Aynı sahnede, bir kamera açısından diğerine geçiş sıklığının
artırılması, tanıma oranını artırmış. Çünkü bu geçişler, ilginin ekran üzerinde
yoğunlaşmasını sağlamış. Yeni bir sahneye geçiş sıklığını artırmak da belli bir
düzeye kadar benzer bir etki yaratmış. Ancak bu geçişlerin sıklığı iki dakika
içinde 10'u geçerse tanıma oranı ani bir düşüş göstermiş (http://www.denizce.com/tvbagimlilik.asp).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder