15 Ekim 2011 Cumartesi

DEJENERE TOPLUMUN CEHALETE MEFTUN EVLATLARI

 "Bedbaht ona derler ki elinde cühelanın kahrolmak için kesb-i kemal-i hüner eyler."- Şinasi-


Son zamanlarda garip bir yaşam tarzı, bir de bu tarza ait bir gürûh türedi. Kitabı, tarihi, coğrafyası, matematiği, mantığı ve ahlâkı olmayan bir güruh. Hani neresinden tutsanız elinizde kalıyor dedirten cinsten. Sahibi olduğu beyinler ve bedenler de anlayışları kadar garip. Herhangi bir gruplamaya dahil edemediğim bu güruhu hangi çerçevede tanımlayacağımı bilemiyorum. Zira ruhların yaşı, ırkı, statüsü, kategorisi yoktur malum... Emperyalizmin ve kapitalizmin dar alanda paslaştığı bu top'luluk, sosyal mutasyonun en büyük şekillendiricisi gibi duruyor..


Bu güruhun mensuplarının en büyük özelliği, kitaplardan fersah fersah uzak oluşudur. Başta Kuranı-ı Kerim olmak üzere hiç bir kitabı okumazlar. Tarihleri yoktur; çünkü hiç bir takvimde varlık gösteremezler. Coğrafyaları yoktur; çünkü duracakları belli bir yer yoktur! Matematiği yoktur; çünkü milyarlarca yıldır değişmez matematiksel düzeni ile bu kainatın hesapları umurlarında değildir. Mantıkları yoktur ve bu yokluk o kadar vahimdir ki her mantığa bir mantık uyduran mantık bile bunların karşısında pes etmiştir.


Akılsal dejenerasyona uğrayan bu güruhun diğer özelliği, bilinçsiz oldukları halde kendilerini çok akıllı zannetmesidir. Geçmişleri, anları ve gelecekleri nefsani bir takvime dayanan ve kendilerini cehaletin sonu gelmez karanlığına satmış olan bu güruhun çelişkilerle dolu bir yaşamı vardır. Köledirler ama kölelikleriyle gurur duyarlar ve her gün biraz daha köleleşmek için uğraşırlar. Düşünün! Öyle bir kölelik ki bağlı oldukları zincirlerini büyük bir emek ve para harcayarak parlatmaya ömür adayacak kadar mahkum ve mahrum... 


Bu güruha mensup kişileri cinsiyet ve iddia bağlamında ikiye ayırıyorum. İlk sözüm, müminlik iddiasında olanlara.. Mümin bizim gözümüzde şuur sahibi, takva sahibi, samimi, emin gibi vasıflara sahip olduğu için; bu tanımı bulandıranlara kızmamak elde değil. Kalplerin özünü sadece "Allah " bildiği için kimsenin imanına, kalbine dokunamayız. Lakin bilinçli bir şekilde, başını kuma gömerek; duymak istemeyerek; görmek istemeyerek; okumak istemeyerek; inanmak istemeyerek  hem dünyasını hem ahiretini yıkmak; içinde yaşadığı evi kendi eliyle kendisiyle birlikte yakmak gibidir. Ruhları enkaz altında bırakmak  korkunç bir felakettir...  


İkinci sözüm sadece giyim kuşam yönüyle ayrılan bu güruhun kadın ve erkek olanlarına. Malum takvanın cinsiyeti yoktur...

Gelelim bu güruhun kadınlarına... İslami bir kılığa bürünerek, İslamı kullanarak bütün kutsallığı kendi menfaati için kullanan heykel kafalı kadınlarına... Heykel kafalıdırlar çünkü beyinlerinde hiç bir hareketlilik söz konusu değildir.  Çoğu kendini, 'örtülü' olarak adlandırıyor. Çıplaklığı din kisvesine büründürerek bu tanımı utandıran, örtüyle alakası olmayan, örtülü kelimesini yıkımlara uğratan bir gürûh... Şuh bakışları, ortalıklara yayılmış ben ve et kokulu fotoğrafları, platform topukları, daracık bodyleri etekleri ve edepsiz tavırlarıyla İslamdaki kadının ağırlığını basit bir et parçasına dönüştüren ve en önemlisi hörgüç hadisini hayata geçirerek beni ürküten bir gürûh... Çok acıtıcı... Dinler tarihinde ve İslam tarıhinde hiç bir topluluk 'dinsel şekil' yönüyle İslamı bu kadar örselememiştir.  İslam hiç bir döneminde 'sırf şekil yüzünden' bu kadar büyük bir hakarete uğramamıştır.

Bir de bunların, fiziksel olarak erkek görünümünde olan klavye mücahidi, reel- sanal, metroseksüel kimliksiz versiyonları var. En büyük özellikleri, bir yandan dindar gibi görünüp, diğer yandan müstehcenlik şehrinde ruhlarını kaybeden izânsızlardan oluşuyor olmasıdır. Müslüman görünüşlü ama ahlaksızlığı dibe vurmuş  olan bu kalbi âmâlar, kalbi ürpenten ayetlerden bahsederler ama ömürleri boyunca Kuran-ı Kerim'i ellerine alıp okumamışlardır. 'Kalk ve uyar' ayetini dillerine dolayıp yumruk sıkarlar ama kendilerini bile uyaramamış bu tipler  en küçük kavgada en kuytu köşelere saklanırlar.

Bu güruhun şerrine karşı nasıl önlem alacağımızı düşünürken girdaplara sürüklenmemek elde değil. Bu kadar çok uyarıldıkları halde nasıl bu kadar çok kayıtsız kalmayı başarıyorlar; anlamak çok zor. Cehaletlerini neyle yakarız; bu ne kadar zaman alır bilmiyorum.  Vakit ve kalem israfı mıdır bu; bilmiyorum. Ama şunu biliyorum ki, şimdiye dek bedbâhtsızlığımı bu kadar yâdettiren kimse çıkmadı . 
 Sevilay Meraler


2 yorum:

  1. Bugün aslında kimseye sanırım kızmamak gerekiyor.Yaşanılan bu yüzyıl tüm zamanların en korkunç yüzyılı denilse ancak yeridir ki,içinde yaşadığı herşeyide nihayetinde etkiliyor.Bundan etkilenmemek de Hamama girip de terlememe olasılığına benzerki o da imkansızdır.
    Din zayıf.Sadece vicdanlardaysa.Anne baba aman gençtir,ne yapsa yeridir derse,genç hızını alamayıp bu gençlik bir kere yaşanır derse mesele çokdan kaybedilmiştir demektir.
    O yüzden kendinin dışında her şeyi sahiplenecektir.Yabancılaşma ona en cazip yol gibi gözükecektir.Gençliği elinden sıkı sıkıya tutup hatta mümkünse peşi sıra yerlerde sürtmedikçe hiçbir şey işe yaramaz.
    Sitemler ise hep böyle ya kalem de ya kelamda kalır ki,o da fayda vermez.
    Batı durmuyor.Her an tayakkuz da.Gençliği özellik lede Müslüman gençliğini pençesine almak için bütün fahiş planlarını en acımasız haliyle ortaya sürmekte.
    Gençlik de kendisinin kolundan sıkı sıkıya çekilmeyen aksine itilen bir yoldan nasıl geri dönebilir?
    Gençlik nereye diye sormanız hakkınız ama.Gençlik ne yapabilir bu devirde?
    Onun için ilk olarak da bu soruya cevap aramalıyız kanaatindeyim..!

    YanıtlaSil
  2. Sorun zaten öncelikle anne babalarda. Gençlere kızmak değildir bu. Gençlerin erdem için harcayacakları kocaman bir kapasiteleri var. Ama ısrarla bunu red ediyorlar. Bunun nedeni ne olursa olsun sorun ne orda ne burda ne başka yerdedir. Sorun bizde! Bu yüzden öncelıkle genç olsun yaşlı olsun sorgulamalı yaşamını ve öyle yaşamalı. Bir kere geliyoruz dünyaya ve kayıpları karşılayacak manevi bir sermayemiz yok.

    YanıtlaSil