23 Kasım 2013 Cumartesi

YİTİK BİR ŞEHİR: MARDİN

Bazen bir şehir, bir minareye sığar... 
Kâinata sığmayan, bir yüreğe nasıl sığarsa... sm



Siz de eski tatları yitirdiğimizin farkındasınız değil mi? Şehirdeki, çarşıdaki, insanlardaki o eski tatları… Varlığımıza anlam katan o incelikleri yani...

Lezzeti kalmadı, ne sohbetin, ne  çayın, ne kahvenin…
Bir vefasızlık düştü ya bu şehre, bir serkeşlik…

Bizi o eski şehirden ve o anlam dolu evlerden soğutan bir tutum sardı. Bu modern tutum, konfor ve gösteriş düşkünlüğünü, kibri ve bencilliği de yanına alarak, ruhlarımızı kuşattı.

Konforumuz arttı evet; ama huzurumuz azaldı. Evlerimiz genişledi evet; ama gönüllerimiz daraldı. Edebimizin seviyesinden ise hiç bahsetmeyeceğim.

Yeniliğe karşı olduğumdan değil ama neden her “yeniliğin” bedelini bu kadar ağır ödediğimizi, anlamıyorum. Değişti bu şehir çok değişti. Oysa eskiden Mardin'de,

İnsanlar,
Telkâri bir kolye kadar zarif;
Zinciriye Medresesi kadar bilgili;
Ulu Cami gibi sırları taşıyacak kadar ahlâklıydı.  

Yani, insanların kalpleri, kadim evlerin  kapıları kadar büyüktü.

Güven, abbaraların bağrında sapasağlam; sevgi, Mardin kalesinin ellerinde korunaklıydı…

Erdem ise, Hatuniye Medresi'ndeki ayak izine duyulan hürmet kadar değerli idi.

Özgürlüğün adına,  gerdanı siyah çizgili, beyaz  güvercin denseydi kimse yadırgamazdı.

Şimdi ise,
Bu şehirde günbatımı, kakuleyle demlenmiş mırra tadında ve zaman bir ceylan ürkekliğinde akmakta…

Ne çok şeyi yitirmişiz değil mi?

-Sevilay Meraler-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder