23 Şubat 2013 Cumartesi

CİDDİ MİSİN?




Bugün bir çılgınlık yap! Her yerde ve her şeyde O'nu düşün. O'nunla konuş! Geçmişindeki tüm karaları bir kenara at ve kalben tövbe et! Yeniden doğ! O'nu oku, O'nu anla ve O'nun senden ne istediğini öğrenmeye çabala! Ruhunu, bedenini, kalbini temizle! Bu kirli, kapitalist, adaletsiz dünyanın düzenine inat! Müzmin bir muhalif gibi.. 
Arkana bakma! Bırak bütün günahların kendi cehennemlerinde kalsın! Tövbe ederek kendi cennetini dirilt! Çok şey istemiyorum, sadece O'nun büyüklüğünü kavra ve kendine bak ve gidenlere... Aldığın nefeste, içtiğin suda kendi acizliğini hisset! Yalnızca O'nun önünde eğil! Yemin ederim yükseleceksin! Öyle güçlü, öyle mutlu hissedeceksin ki kendini, buna sen bile inanmayacaksın ve çevrendekiler de... Özelden daha özel olacaksın, özgür olacaksın ve güzelleşeceksin...
İnanma! O'nsuz mutluluk mümkün değil! İnsanların ağzında çıkana değil, O'nun söylediklerine takıl! Şunun bunun değil, O'nun istediği gibi ol.  Rahatlayacaksın!
O temizlenen herkesi yeniden doğmuş gibi kabul eder korkma! Ve lütfen cehennemine geri dönme! Bak O "Ey müminler, Allah’a tevbe edin ki kurtuluşa eresiniz" Nur/31 diyor. Hadi kurtuluşa! Hadi felaha!
 - Sevilay Meraler-
                                                                                                        

19 Şubat 2013 Salı

RUHUNUN KARİYERİ



Bana ruhunun kariyerinden bahset! Oturduğun koltuğun rahatlığında değil! 

Kalbin kaç net bıraktı doğrulukta ya da kaç dört günahın kaç sevabını götürdü onu söyle! 

Aklının başarısından söz et bana. Allah'ı bulmak için ne kadar çabalayıp, neyi başardığını hani. 

Bana Kurân'dan bahset! Onsuzluk hastalığına yakalanmış ve aklını satmış adamların sözlerini sıralama!


Bana kazandığını sandığın kayıplardan bahsetme. Bana infaktan bahset! 

Bir de peygamberimizden söz et. Yalancı ilahlardan değil yani... 

Bana kültürden bahset, islami kültürden yani.. Aydınlanma çağı karanlıklarından değil!

Kalemini anlat bana, kaç defa Allah'ı yazdığını yani...  

Ölümden söz et bana, eğer aklına geliyorsa tabi! Hani mezarlıklar dört yanındayken...

Bir de ileri görüşlülüğünden söz et bana. Mahşeri nasıl görüyorsun onu söyle yani.

Özgürlükten söz et bana! Tekel altına aldığın enaniyet krallığından değil! Bir de özgürlüğün adalet ve eşitliği de seviyor mu? Onu söyle! 

Huzurdan söz et bana. Karanlıklara buladığın hazlarından değil!

Aşktan söz et bana. Emperyalist şarkıların beden övgüsünden değil! 

Heyecanlarından söz et bana, hani kalbinın rahman anıldığında kaç defa titrediğinden yani... 


Hoşgörüden söz et bana.  Sırıtarak verdiğin tavizlerden değil! 


Seyahatlerinden söz et bana. Ülkelerden, şehirlerden bahsetmiyorum anla! Kaç çocuğun yüreğinde dolandın? Kaç merhamet hatırası aldın? Onu söyle!

-Bir de kelebeklerin kanatlarını kırma istersen.
-Kırmak mı? Ben mi?
-Yani haddini bilsen diyorum, bir de konuşmasan, sussan yani.. Ve sana ait olmayan bu varlıklarla övmesen kendini! Hepsini Allah'ın sana bahşettiğini unutmasan ve senin eserinmiş gibi tavır takınmasan yani... Bir de "insan" olmayı denesen.. Ne güzel olur!
-Ben insan değil miyim? Nasıl yani?
-Ya Doktor Ali der ya hani;
"Allah'ın halefi değilsen insan da değilsindir" ! Gibi...                                                
   -Sevilay Meraler-






13 Şubat 2013 Çarşamba

BİVEFA SEVGİLİ

Anti kapitalist bir sevgililer günü yazısıdır..

Nasıl da sevmiştin onu değil mi? Nasıl da tatlıydı... Ona her bakışında o sonsuza dek senle kalacak sanırdın. Oysa o hep senden kaçardı. Olsundu, sen bu kaçışı bile sever peşini bırakmazdın. Nasıl olsa bir gün o senin olacaktı. O kaçtıkça, sana daha sevimli geliyordu. Yakalayamadın!

Öyle vefalı görünüyordu ki senden başkasını sevmez sanıyordun. Kendisini o kadar çok sevdirmişti ki bunca güzelliğine rağmen yalnızca seni sevebileceği ihtimalinin ne kadar düşük olduğunu anlayamıyordun. Ellerinde başka ellerin izi varken bile... Anlayamadın!

Çok güzeldi sevgilin. Yüzü  bir bebeği andırıyordu. Bunca yaşına rağmen bu kadar genç oluşunun sırrına aklın ermez, ona her bakışında büyülenmiş gibi dalar, kendini cennete sanırdın. Oysa maskesinin altında çürük bir yüz vardı. Göremedin!

O hep senden, saray gibi evler, en pahalı arabaları isterdi. Sen de onu kırmaz sırf onu memnun etmek için durmadan, yılmadan çalışırdın.Sen de mutlu olurdun. Ona verdiğin her hediyenin seni ona daha çok yaklaştırdığını sanırdın. Biraz daha gayret etsen gözü doyacak ve senin olacaktı. Doymadı!

Senden hep ona zaman ayırmanı isterdi. Ondan biraz uzaklaşacak olsan kıskançlıktan kudurur, sana gününü zehir ederdi. Sen de zamanın ondan daha kıymetli olmadığını düşünür bütün zamanını ona verirdin. Onun için harcadığın zamanı her şeyden önemli görür, bu cömertliğin karşısında seni daha çok seveceğini sanırdın. Sevmedi!

Yolun bitmeye yakın olduğu bir zamandı...

Bir gün ayna sana baktı ve sen ürperdin. Aynanın gözlerinde yaşlı bir ağaca benzeyen biri vardı. Heyhat! Pürüzsüz gençliğine, huysuz bir acuze düşmüştü!

O çok sevdiğin sevgilin seni terk etmişti. Eyvah! Delinmez dağlarına, mağara yalnızlığı düşmüştü! 

Gitmek zorundaydın ve seni kızgın çöller bekliyordu ama bir damla suyun yoktu. Heyhat! Nehirler dolu matarana, sahra dolusu küller düşmüştü! 

Bu yolculuğun mutlaka ama mutlaka olacağını biliyordun ama sevgilin sana bunu bile unutturmuştu. Eyvah! Zehir gibi aklına, çığ gibi nisyan düşmüştü!

Şimdi musalla taşındasın ve münhal ellerinde, günahkar bir defter...

Anlamadın! Sevgilin senin en yakınındaydı fakat sen O'nu göremedin, O sana hep güzellikler fısıldadı ama sen O'nu duymadın, O'nunla konuşmanı istedi ama sen O'nunla konuşmadın. Sen O'nu hep aldattın. Şimdi de o nankör seni aldatıyor. Nicelerini aldattığı gibi...
Bu dünya Sultan Süleyman'ın bile olmadı, senin mi olacaktı? Rahat uyu! Sevgililer günün mübarek olsun!!!

-Sevilay Meraler-



9 Şubat 2013 Cumartesi

NEPTÜN MÜSLÜMANLIĞI

Ramazan ayında yazılmamış bir Ramazan yazısıdır...

Yukarıdaki fotoğrafa bir sitede rastladım. Duvara yazılmış bir kaç kelime ve cümlenin sonundaki ünlemin taşıdığı sitemkar, uyarıcı, uyandırıcı duygu parmaklarımı sardı. Ramazan dışında da ramazanla ilgili bir şeyler yazayım dedim. Zira garip bir tutumumuz var. Özel günleri öyle içselleştirmişiz ki; o gün/ay gelmeden o günün anlamına dair bir şey yap/zmıyoruz. Çünkü;

"Neptün müslümanlığıdır, müslümanlığımız
Oniki ayda bir uzanır elimiz cebimize
Oniki ayda bir riya kokulu hayırlara koşarız
Camilerimiz on iki ayda bir şeklen dolar
Ve bir aya sığdıracak kadar sığdır imanımız
Uhrevi objektiflerimiz, uhrevi ekranlarımız, ramazana özeldir
Seküler sırıtışlarımız da tabi...
Yoksul bir aileye verdiğimiz bir ramazan paketinin, bir yıl yeteceğini sanacak kadar geniştir ufkumuz.
İftar çadırlarında yemek yiyen fakirlerin, on bir ay boyunca tok kalacağını sanacak kadar ferasetliyizdir.
Kılı kırk yararak hesapladığımız, kırkta bir zekatın da bir aileyi bir yıl geçindirecek umarız.
Ramazan yaza rast gelmişse, yoksulların ramazandaki güneşle bir yıl  boyunca ısınacaklarını sanırız."

Ne garibiz, ne garip! Belki de bizim ramazana has bu tutumumuz ve ramazan müslümanlığımız, kapitalist düzenin anlamı sadece özel güne ve sadece maddi anlamlandırmaya indirgediği algı sebebi iledir. Algımız bile cahilce! Örneğin  alimler, din adamları, yazılı ve görsel medya, ramazan gelmeden ramazanın taşıdığı o bir yıla yayılan anlamı hakkında yazmıyor konuşmuyor. Haftada bir dinden imandan söz eden, yazan ya da konuşan da bunu sadece "cuma günü"ne indirgiyor! Duvara yazılan şu yazıya bakınca raflara dizilmiş, ciltlerce yazılmış kitaplar, çetrefilli kelimelerle yazılmış din içerikli makaleler anlamını yitirdi. Aslında bir cümleye sığacak kadar basitti insanların huzurunu kaçıran sorunlara çare olacak sözler. Dünyanın en büyük sorunu şu anda kapitalist düzenin altında ezilen  ve günden güne çoğalan yoksulluk. Gözü doymayan insanlar yüzünden, karnı aç kalıyor insanların. Düşünsenize artık zayıflamayı "başarıdan" sayıyoruz!  Neredeyse semirmekten çatlayacağız! Fakat bu çok tehlikeli bir gidiş! Korkarım ki "Bir gün gelecek, yoksulların zenginlerden başka yiyecek bir şeyi kalmayacak" sözü gerçeğe dönüşecek. Ruhsal yamyamlıktan bahsetmiyor bu söz galiba; zira o halihazırda var zaten. Beyler, bayanlar, ablalar, abiler! Eli, cebi, cüzdanı, banka hesabı, buzdolabı, benzin deposu dolu; kalbi boş muhteremler! Unutmayın! İnsanlar sadece ramazanda aç değil, biz de sadece ramazanda müslüman değiliz!
-Sevilay Meraler-



7 Şubat 2013 Perşembe

YALNIZ/NİETZSCHE




Haykırışan kargalar
Darmadağın uçuşuyor kente  doğru.
Neredeyse yağacak kar
Yeri yurdu olana ne mutlu!

Donmuş kalakaldın,
Hanidir gözlerin arkada!
Boşuna kaçışın, ey çılgın,
Kıştan uzaklara!

Dilsiz ve soğuk
 binlerce çöle
Açılan bir kapıdır dünya!
İnsan senin yitirdiğini yitirse
Bir yerlerde duramaz bir daha! 


Sen şimdi solgun, sarı 
Kış gurbetlerine lânetli, 
Hep soğuk gök katlarını 
Arayan bir duman gibi. 

Uç git, kuş, söyle ezgini 
Issız çöl kuşlarının sesiyle! 
Göm, gizle, ey
 çılgın, kanayan kalbini 
Buzların, alayların içine! 

Haykırışan kargalar 
Uçuşuyor kentten yana, dağınık; 
Neredeyse yağacak kar 
Yeri yurdu olmayana çok yazık! 

  

1 Şubat 2013 Cuma

BUĞU ve ADAM

"Şeytanın ruhuna eziyet ettiği kişi, acısını, hiç düşünmeden en yakınından çıkarır."
 -Meriç-


bir buğu hafifliğidir, yalnız bir adamın ağırlığı
bir fincan kahvenin telvesinden kaç masal çıkarsa, o kadardır yaşay/tacağı 
 bir bardak çayın son yudumu ne kadar sıcaksa, o kadardır verdiği sıcaklık
ve dibi yanmış bir yemeğin tadı kadardır hayattan aldığı lezzet. 

bir buğu kalıcılığıdır, yalnız bir adamın bekası
defterden silinen bir cümle ne kadar silikse, o kadar siliktir  kalabalıklığı
ve bitirilmiş bir kitabın ayracı nereye konuluyorsa, orasıdır şehri

bir buğu netliğidir, yalnız bir adamın şeffaflığı
bozulmuş bir aynanın görüntüsü nasılsa, odur, çürümüş gözlerinden dünyaya yansıyan
 ve bir pas keskinliğince keser ölümü hayattan

bir buğu gücüdür, yalnız bir adamın cesareti
mürekkebi bitmiş bir  tükenmez bir kalem ne kadar yazabiliyorsa,
 o kadardır korkusunun tükenmezliği   
ve kaçırılan bir uçak ne kadar uzaksa, o kadar yakındır yürek yolculuğuna


bir buğu miktarı kadardır, yalnız bir adamın cömertliği
veresiye vermeyen bir bakkalın vericiliği ne kadarsa, o kadardır başkasına verdiği
bir de son kullanma tarihi geçmiş bir merhem ne kadar iyileştirebilirse
 o kadar iyileştirebilir başkalarının y/karalarını

ve
mermerde gülün bitme ihtimali  ne kadarsa, o kadardır aşka bulaşma olasılığı

-Sevilay Meraler-