4 Temmuz 2012 Çarşamba

MODERNİZME SATAŞMALAR/NEBBAŞLAR VE KAPİTALİSTLER



Ademoğlunun bu dünyadaki  serüveni bir metre kundakla başlar; bir kaç metre kefenle biter. Bu gerçeğe rağmen gözü doymak bilmez ve bütün hayatını kazanmak hırsı ile biriktirmek azmi arasında geçirir. Bu cenderede ruhunu ezdikçe ezer; fakat yine de bundan vazgeçmez ve hatta bundan garip bir haz duyar! Kaz/ana kaz/ana biriktirip sahip olduğunu sanan adem, aslında kaza kaza üzerine atılacak toprağı biriktirmekte olduğunu  farkedemez.

Dünyaya bağlılık, ademi, fıtri ekseni olan sahip olduğuyla yetinmek ve şükretmek doğrusundan çıkarmış; başkasının sahip olduklarına göz koyma yanlışlığına saptırmıştır. Bu bağlılık doymazlığı doğurmuş ve doymazlık, öyle bir hal almıştır ki; yeraltı ve yerüstü tarihin en rezil uğraşı olan nebbaşlığı ortaya çıkarmıştır. 

Nebbaşlık, ademoğlunun sefil bir aklın bir ürünüdür. Mezar/ölü soyuculuğudur nebbaşlık. Tarihi oldukça uzun zamanlara dayanan, akıllara ziyan  bu uğraş, esfelessefilin olmanın en somut şeklidir. Nebbaşlar, ölüler gömüldükten kısa bir süre mezarları açar, ölülerin kefelerini, altın dişlerini, tabutları ve hatta  mezarın kenarına konulan tahtaları bile çalıp satarak hayatını sürdürürlermiş. 

Hiç bir şeye sahip olmamanın sembolü olan kefeni çalacak kadar alçalan; yazarken bile ruhumu ürperten bu adamlar trajikomık ama bir dönem oldukça popülermiş. Dişçilik mesleğinin çok gelişmediği zamanlarda dişlere takılan malzemenin gümüş ve altından olması ve bazı yörelerde altın diş takmanın yüksek statü göstergesi olması sebebi ile -umarım böyle bir prestij sebebi bir daha dünyaya gelmez!! - bir çok zenginin çok sayıda altın diş taktırması, bu işe olan şevki artırırmış. Altın dişli amcaların yaşarken bu sebep ile prestij sahibi olduklarını sanmaları ile öldükten sonra elinde pensesiyle nebbaşla başbaşa kalmaları ne kadar da tezat ve korkunç değil mi? 

Nebbaşlık, kapitalizmden daha eski bir sömürü şeklidir. Bu sebeble nebbaşlığın kapitalistlere mihmandarlık yaptığını sanıyorum. 


Her ruhu çıkanın ölü olmadığı ihtimali olduğu gibi, her yaşayanın da yaşımıyor olma ihtimali vardır. Sonuçta düşünmeyen bir akla; coşmayan bir kalbe sahip ve kimseye faydası dokunmayan her insan kılıklı canlı, bir nevi ölü sayılır. Yani modernizmin etkisiyle beyinleri uyuşmuş, insanlığını yitirmiş, maddi manada sömürüldükleri yetmiyormuş gibi; ahlâkı, insanlık onuru, şerefi ve mutluluğu çalınmış ve çalınmaya devam edilen bu gözleri görmeyen, kulakları duymayan, akl etmeyen insancıklar ceset değil de nedir? Bu sebeple nebbaşların, ruhu çıkmış cesetlere musallat olması; kapitalistlerin, ruhu ölmüş cesetlere musallat olmasına örnek teşkil etmiş olabilir. 


Nebbaşlar işlerini kolaylaştırdığı için geceyi sever; kapitalistler de karanlıklarda yaşayan insanları tercih ederler. Bu sebeble aklı karanlıkta kalan her toplumun, kapitalistlerin istilasına uğrama olasılığı yüksektir. 


Nebbaşların en büyük geliri yerin altındadır; benzer şekilde  kapitalistlerin de böyle... Yani kapitalistlerin petrole düşkünlükleri boşuna değildir. Altın kefenli bir cesede sahip olduğu için yıllardır bıçak sırtında yaşayan, acı çeken ve sürekli bu nebbaşların tacizine uğrayarak rahat bırakılmayan bir dostumun söylemi ile, "yakındoğu" ülkelerinde yaşananlar bunu kanıtlayan en  açık örnektir. 


Velhasıl nebbaşlık, insanı sömürmenin en uç noktasıdır; kapitalizm de öyle.. Bu argümanlarla küçük bir sosyolojik gözlem yaptığımızda içinde bulunduğumuz bu toplumun nebbaşlarla olan ilişkisinin hangi boyutlarda olduğunu tahmin edebiliriz. Bütün zamanları gündüzlerde/Allah'la olan yaşayan bir topluma  nebbaşlar musallat olamaz; bu yüzden teyakkuzda olalım diyeceğim ama galiba teyakkuza geçmek çok uzun zamanımızı alacak; çünkü derin uykulardan uyanmak zordur..



-Sevilay Meraler-




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder