21 Eylül 2011 Çarşamba

CEMİL MERİÇ'DEN

Evlat, bu ülkede sağcı-solcu; ilerici-gerici yoktur. Namuslular ve namussuzlar vardır. Siz namusluların safında olunuz.

Türk aydınına sorsanız “biz neyimizi kaybettik” diye, çoğu “toprak” der. Ama aynı soruyu Cemil Meriç’e sorduğumuzda şu cevabı alırız: “Türkiye ruhunu kaybetti. Toprak belki de en değersiz şey… En değersizi kaybettiğimizde her şeyi kaybettiğimizi anladık.”

Batı’dan pozitivizmin döküntüsünü almışız. Avrupa insanı hiç değilse Aristo mantığına inanmış. Belki ruhunu öldürmüş, maveraya sırtını çevirmiş, büyük, ebedi ve mutlak hakikate yabancı kalmış. Bir kelime ile ruhunu satmış şeytana. Ama madde dünyasında zaferler kazanmış. Kıtalara ferman dinletmiş. Ve dinletiyor. Avrupa, yarım. Biz yarım bile değiliz.

Karanlık kinlerin birbirine saldırttığı çılgın sürülerin savaş çığlığıdır slogan. İlkelin, budalanın, papağanın ideolojisidir. Düşünce ile çığlık bağdaşmaz. Şuurun sesi çığlık değildir. Yabani bağırır, medenî insan konuşur.


Arzın kaderini değiştirenler, kaderlerinden utananlardır.Zilletten kurtulmak için Sezarlaşılır. Taç, yüz karasını pırıltılarla gizlediği için kutsal.


Kimi başında taçla doğar, kimi elinde kılıçla.. Ben kalemle doğmuşum. İnsanlar kıyıcıydılar, kitaplara kaçtım. Kelimelerle munisleştirmek istedim düşman bir dünyayı. Şiirle başladım edebiyata, cıvıldayan bir kuş kadar rahattım yazarken, kulaklarımda bir ses uğulduyordu, etrafımdakilerin duymadığı bir ses. Ve defterler kendiliğinden doluyordu
VEL ASR

Vel asri. 
Asr’a yemin olsun ki,
İnnel insane lefiy husr. 
İnsan gerçekten hüsrandadır.
İllelleziyne amenu ve amilus salihati, ve tevasav Bilhhakk ve tevasav Bis-sabr.
Ancak iman eden, ameli saliha işleyen, hakkı ve sabrı tavsiye eden müstesna!...
 ADİL LİDER

Hz. Ebubekir'in  halife seçildikten sonraki halka hitabı:
 Ey insanlar! Sizden daha hayırlı olmadığım halde, başınıza halife seçildim. Eğer iyi iş yaparsam, yardım edin; fena iş yaparsam beni doğrultun! Ve sonunda Allah ve Resulü'ne itaat ettiğim sürece siz de bana itaat edin. Eğer Allah ve Resulu'ne isyan edersem, bana itaat etmeniz gerekmez.!
       Ey iman edenler! Allah için adaletle şahitlik edenlerden olun. Bir topluluğa karşı duyduğunuz kin, sizi adaletten saptırmasın. Adil davranın, takvaya yakışan budur. Allah'tan korkun. Hiç kuşkusuz Allah, yaptıklarınızdan haber almaktadır. (Maide/8)
Seyyid Kutup- İslamın Dünya Görüşü





Dünya üç-beş bilgisizin elinde;
Onlarca her bilgi kendilerinde.
Üzülme, eşek eşeği beğenir:
Hayır var sana kötü demelerinde.

                                     Ömer Hayyam
ÇÖPTE DOSTOYEVSKİ




http://www.video-izlesen.com/oktay-cetinkaya-copte-dostoyevski-buldum-izle.html
Oyuncak Bebek Deneyi/İçselleştirilmiş ırkçılık



Ağırlığını hakkıyla taşı.
Biraz daha ağırlık kazan.
Sevmek için mücadele et. 
Sevdiğini bir daha söyle. 
Sınırı aş. Bir taş at. Bir taş daha at.
Bir şiir ateşle. 
Bir yumruk yükselt. Sesini yükselt. 
Bir çocuk yetiştir. 
Bir maske tak. 
Duvara bir slogan yaz.
Şehitleri an. 
Bir hayal kur. 
Bir yara sar. 
Bir dosta sevgi göster.  
Hakikati söyle. 
Kendi kalbini çal. 
Parolayı aklında tut.  
Bir fıkra anlat. 
Bir plan yap. 
Bir ümit ışığı gör. 
İsmini değiştir. 
Bir teoriyi test et. 
Bir doğmaya meydan oku. 
Korkunu kullan. 
Bir damla gözyaşı akıt.
Haritayı incele. 
Hainlerle hesaplaş. 
                                             Malcomx -

MİNNET EYLEMEM
Hâr içinde biten gonca güle minnet eylemem
Arabi Farisi bilmem, dile minnet eylemem
Sırat-i müstakim üzre gözetirim rahimi
İblisin talim ettiği yola minnet eylemem 

Bir acaip derde düştüm herkes gider kârına
Bugün buldum bugün yerim, Hak kerimdir yarına

Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına
Rızkımı veren Huda'dır kula minnet eylemem.

Oy nesimi, can Nesimi ol gani mihman iken
Yarın şefaatlarım ahmed-i muhtar iken

 
Cümlenin rızkını veren ol gani settar iken
Yeryüzünün halifesi hünkara minnet eylemem
Nesimi


O kadar sevdiğin mal ve evlât.. ve perestiş ettiğin (pek çok sevdiğin) nefis ve hevâ (istek).. ve meftûn (belasına tutunmuş) olduğun gençlik ve hayat zâyi olup kaybolacak. Senin elinden çıkacaklar. Fakat günahlarını elemlerini sana bırakıp boynuna yükletecekler.'' Bediüzzaman Said Nursî

ALTIN SOLUŞLU ÖLÜM






Oysa senin için sevmek, kurumuş bir menekşenin renkleriyle ötelere uzanan nehri boyamaktı..

Ateş böceklerini yitirmiş bir denizdir yüreğin, o kadar garip o kadar mahrum.. Paslanmış düşlerde boğulmuş yalnızlığın... Sözlerin, kaçak bir mahkumun korkularını mekan tutmuş susmaları deva sayan.. Ve gözlerin… Gözlerinde, bebeğini yitirmiş bir anne mahzunluğu dolaşıyor. Bebeğini yitirmiş gözlerin… 

Ah gö/üzümün nuru! Sen ki eridikçe, ölümsüz bir alimin yüzünde can olan bir mum ışığıydın ve akan her damlan altın soluşlu bir ölümdü. Sen ki sabır desenleriyle nakşedilmiş zümrüt bakışlı bir Leyla gülüşüydün. Ne oldu da solmuş bir yaprağın pişmanlığında süründü yarınların? Ne oldu da yeşil hatıraların sahra yüzlü kabirlerin kazıcısı oldu? 
-Sevilaysevilay-

HİCABIN FELSEFESİ

"Ey Muhammed! Mü'min erkeklere söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, mahrem yerlerini korusunlar. Bu onların arınması için daha iyidir. Allah hiç şüphesiz onların yaptıklarından haberdardır.
Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünen kısmı müstesnâ, açmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Süslerini kocaları veya kayınbabaları veya oğulları veya kocalarının oğulları veya kadeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kızkardeşlerinin oğulları veya müslüman kadınlar veya câriyeleri veya erkekliği kalmamış hizmetçileri ya da kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsün bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey inananlar, saadete ermeniz için hepiniz tövbe ederek Allah'ın hükmüne dönün."[ Nur/30-31.]


        Örtünme, her şeyden önce kadın ve erkeğin birbirlerine karşı riayet etmeleri gereken bir hükümdür. İlişki ve dolayısıyla bakma olmazsa hicabı söz konusu etmek kökten boş ve abes bir şey olur. İşte kadınların örtünme gerekliliği, mahrem olmayan erkeklerin onları görmelerinden kaynaklanıyor. Çünkü birbirine yabancı olan kadın ile  erkeğin örtüsüz ve ölçüsüz  ilişkileri, şehvet kıvılcımlarını tutuşturarak, onların hayatını sağlık ve istikrar rayından çıkartarak, hayvanî bir yaşantıya ve bedbahtlığa çevirebilir.      Kadın ve erkek, genel insani temeller açısından eşit olmalarına rağmen kadının, kendi türüne mahsus olan incelik ve kibarlığı açısından erkeğe kıyasla hissedilen ve inkâr edilemez bir farkı var. Erkeğin de erkeklik açısından gönül bağlaması ve göz gezdirmesi inkâr edilemeyecek bir gerçektir. Hadislerde "el-mer'etü reyhanetün", yani "Kadın bir çiçektir." diye geçmektedir. Bu, kadının yaratılışı açısından ne kadar ince ve hassas bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Böyle bir yapıya sahip olan bir varlık eğer gereğince muhafaza edilmezse, aklın ve dinin belirlediği sınırlar dahilinde korunmazsa çiçek gibi solup özelliğini yitirecektir.
    Bu zerafet, incelik ve güzelliği kadına veren ilahî hikmet üzerine kurulu yaratılış sistemi, kadındaki iffet eğilimini daha bir güçlü kılmıştır. Hadislerden, kadındaki iffet ve hayâ eğiliminin erkektekinin on katı fazla olduğu anlaşılmaktadır.(Mekarim-ül Ahlak, s.238) İşte örtünme bu ilahî fıtratın bir tezahürü ve nişanesi mesabesindedir.
       Elektirik kablosunun iki müsbet ve menfi kutbu çıplak bırakıldığında yangın ve ölüm icad eder. Ama uygun bir şekilde kullanıldığında hayat için gerekli olan birçok araçları devreye sokar. Yine kadın ve erkek arasında sınırsız ilişki kurulur da, bu ilişkiler engellenmezse dünyayı fesad ve felakete sürükler. Ama dini ölçüler çerçevesinde mâkul ve mantığa uygun sınırlamalarla hareket edilirse kadın ve erkek arasındaki ilişkiler  insan neslinin bekâsına, ilerlemesine ve kemala doğru yükselmesine neden olur.
İklim ve geleneklere uygun bir nevi hicabın bütün asırlarda kadın ve kızlar arasında var olup günümüzde de devam etmesi ve tarihte varlıklarını sürdürebilmiş uygarlıkların sürekli olarak kadın ve erkek arasında belirli sınırlamalar koymaları sözümüzün doğruluğunu gösteren tarihi bir delildir.
    Kur'an-ı Kerim, kadının toplumdaki onur ve itibarını sağlayan etkene değinerek müslüman kadınları makamına uygun örtünmeye davet ediyor. Onların, iffet ve hicab örtüsüyle kendilerini örtmeleri zevk düşkünlerinin kendilerini rahatsız etmelerine ve sarkıntılık yapmalarına engel olur. Bunun karşısında adeta piyasaya sunarcasına kendini süsleyen, güzelliğini herkese göstererek dikkatleri üzerinde toplayan kadın, bu işiyle kendi değerini düşürmüş, kendini alçaltmış, onur ve şerefini yitirmiş olur.
    Kısacası Kur'an-ı Kerim pekiştiği müslüman kadınlardan tavır ve davranışlarında insanlığa iffet ve iman örneği olmalarını istemektedir. www.tebyan.net

Kadının hicabı, ilahî bir haktır




Kadının hicabı, sadece kendisiyle ilgili değildir ve dolayısıyla o, ben kendi örtünme hakkımdan vazgeçtim diyemez. Kadının hicabı erkekle de ilgili değildir ve dolayısıyla erkek ben eşimin açık olmasından razıyım diyemez. 
Bazı bireylerin zihniyetinde bulunan bir şüphe de hicabın kadın için sınırlandırma, hapis olduğu, ailenin kadının kocaya bağlılığı için icat ettiği bir duvar olduğu ve dolayısıyla kadının zaafının ve kuşatılmasının göstergesi olduğu noktasındadır.
    Bu şüphenin çözüm yolu ve Kuran’a göre hicabın izahı şudur: Kadın şunu tam olarak idrak etmelidir ki Kadının hicabı, sadece kendisiyle ilgili değildir ve dolayısıyla o, ben kendi örtünme hakkımdan vazgeçtim diyemez. Kadının hicabı erkekle de ilgili değildir ve dolayısıyla erkek ben eşimin açık olmasından razıyım diyemez. Yine hicap, ailenin inisiyatifinde de değildir ve dolayısıyla ailenin üyeleri, bu konuda tercih koyamazlar ortaya
 İslâm’da kadının hürmeti, ne kadının kendi insiyatifine bırakılmıştır, ne kocanın, ne de erkek kardeşinin ve evlatlarının tekelindedir. Bütün aile bireyleri  razı olsalar da , Kur’ân olmayacaktır. Çünkü kadının saygınlığı ve onuru Allah’ın hakkı olarak ortaya koyulmuştur.
   Yüce Allah, kadını rikkat öğretmeni olsun, sevgi ve şefkat mesajı getirsin diye şefkat, merhamet ve sevgi sermayesiyle yaratmıştır. Bir toplum, bu rikkat ve şefkat dersini terk eder ve içgüdüleriyle şehevî arzularının peşine düşerse, batıda baş gösteren fesadın aynısına müptela olur.
     Bu nedenle kimse, ben hicabın olmasına veya olmamasına hoşnutluk gösterdim deme hakkına sahip değildir. Kur’ân-ı Kerim, yaptıklarından razı da olsalar, siz zina için gerekli ilahî haddi uygulayın demektedir.
 Demek ki kadının ismeti, Allah’ın kulları üzerindeki haklarındandır ve hiç kimsenin bu konuda söz hakkı da  yoktur. Mecburen bütün aile üyeleri, toplum üyeleri ve özellikle kadının kendisi ilahî emanetin eminidirler (yani kadının kendiside dâhil hiçbir ferdin hicap üzerinde söz hakkı yoktur). Kuran’a göre kadın, Allah’ın hakkının emanetçisidir. Yani Yüce Allah kendi hakkı olan bu makamı, bu hürmet ve onuru kadına vermiş ve şöyle buyurmuştur:"Benim hak­kımı emanet olarak sen koru."
    Kurân’ın egemen olduğu toplum, şefkat ve sevgi toplumudur. Bunun sırrı, toplumun yarısının kadın olması anne olması, şefkat ve merhamet öğretmenliğini üstlenmesindendir. Onlar annelerdir; istesek de istemesek de, bilsek de bilmesek de ailenin temelidirler, rafet ve rikkat dersi vermektedirler. Rafet ve rikkat, her meselenin çözümünde işe yarar.
Celal ve cemal aynasında kadın /Cevad Amuli

20 Eylül 2011 Salı

STARRY STARRY NIGHT

KAYS'IN YASLARA MAŞUK KÜLÜ




Selam sana  çöllerde yanan Kays’ın yaslara maşuk külü.. Dipsiz kuyulara doğan biçare güneşin  Yusuf  yürekli hüznü.. Selam sana sahra yüzlü gecelerin serap yeşili güneşi… 

Hazin mevsimlerin müjdesini yitirmiş baharı olsan da siyah nurlara sardığın uzaklarını sunma bana. Göçebe ayrılıklar yaşatma vuslatsız sohbetime. Saatlere yenik ömrüme kıyametleri yaklaştırma.. Günbatımı renklerinle gökkuşağım olamazsın! Umutların nazenin  yeşili, gülün bülbül kırmızısı özlemi olmalı kuşağında ve sevincin olmalı  yağmur ferahlığıyla gökleri kuşatan.. Gözyaşların kahır yüklü vedalara yoldaş olmamalı ve her damlan farklı bir yürekte bir çocuk gülüşüne dönüşmeli.. Zemheri bir masumluğun tebessümlere kurban olduğu şehirlerin bayramısın sen… Bayram gibi sevinçler sal ! 

Sevilaysevilay
İnsan zayıftır, belâları çok; fakirdir, ihtiyacı pek ziyâde; âcizdir, hayat yükü pek ağır. Eğer Kadîr-i Zülcelâle dayanıp tevekkül etmezse ve itimad edip teslim olmazsa, vicdânı dâim azab içinde kalır. Bediüzzaman Said Nursi

ZÜBDE-İ ALEM


HOŞÇA BAK ZATINA KİM ZÜBDE-İ ALEMSİN SEN
MERDÜM- İ DİDE EKVAN OLAN ADEMSİN SEN
                                                   Divan Şiiirleri- Şeyh Galip

Düşünceleri yargıları ve şuurları sosyal konumlarının esiri olan bir çok kimse vardır. Bunlar en aşağılık insanlardır; bunlar en yararsız ve en berbat varlıklardır. Gerçeği anlayabilirler ama gururlarına dokunduğu için bunu karşılaştırma, açıklama ve duyurma cesaretleri yoktur... Dr. Ali Şeriati

Yenilgi, yenilgim, benim sözünü sakınmaz yol arkadaşım..
Şarkımı, bağrışmalarımı, sessizliklerimi hep duyacaksın.
Ve senden baska hiçkimse bana söz etmeyecek kanat çırpınmalarından ve deniz kabarmalarından ve de geceleri yanan dağlardan.
Ve sen, tek başına ruhumun sarp ve kayalık yollarından tırmanacaksın.
Yenilgi, yenilgim, benim ölmez cesaretim ve biz ikimiz, derin mezarlar kazacağız içimizde ölmekte olanlara; ve tutunacağız, tüm gücümüzle, güneşin karşısında; ve tehlikeli olacağız. Halil CİBRAN

Hay Bin Yakzan

Kâinattaki bütün her şeyin Allah’ın bilgisi ve iradesi dâhilinde gerçekleştiğini bilin de; ne kaybettiğiniz imkânlara hayıflanın ve ne de onun size lütfettiği nimetlerden dolayı şımarın. Unutmayın ki Allah, şımarıp böbürlenen, kendini beğenen kimselerin hiçbirini sevmez.” (Hadid 23)

Madde, kendisinin belirmesine, somutlaşmasına neden olan bir- yetenek demek olan-biçime bağlıdır. Bu biçim olmadan madde varlık kazanamayacağı gibi gerçeklik kazanmasıda mümkün değildir. Biçimin varlığı ancak bağımsız Özne'nin varlığı ile mümkündür.Bu nedenle Hay Bin Yakzan katında bütün varoluşun o Özne'ye bağımlı, zorunlu olduğu ve Özne olmaksızın hiç bir varlığın var olamayacağı gerçeği beliginlikkazandı. Demek ki Özne, bütün varlıkların varoluş nedeni, ilkesidir.
Hay, ne kadar yetkin nitelik varsa tümünü araştırdı, inceledi. Bütün bu nitelikler ve bağımsız Özne'nin eseri olarak varoluyordu. Bu niteliklerin Özne'ye ilişkinliği, aynı nitelikleri taşıyan nesneler ilişkinliğine oranla daha yerınde, daha uygundu. Hay, bütün eksik nitelikleri de inceledi. Özne bunların tümünde en yüce ve arıydı. Özne'nin eksik niteliklerden arı olmaması düşünülemezdi. Çünkü eksikler salt yokluktan, yada salt yoklukla bağlantılı olan şeylerden kaynaklanıyordu. Özne eğer eksikliklerden  arı ve yüce olmasaydı salt, yokluk her nesneye veren ve kendinde varlığı zorunlu olan Zat'a ilişmiş, onu kuşatmış olurdu.
Oysa tek varlık O'dur. O mutlak varlıktır. Yetkinlik de, tamlık da, güzellik de yalnız O'dur. Salt değer, salt güç ve salt bilim O'dur. Oancak O'dur ve O'ndan başak her şey helak olacaktır. Hay Bin Yakzan/ İbni Sina- İbni Tufeyl