8 Mayıs 2013 Çarşamba

KALBİN AKLI VE EBUKURBAN

Onların kalpleri vardır, fakat bu kalplerle gerçeği kavrayamazlar -Araf/179-


ne kadar bilirsek bilelim, ne kadar okursak okuyalım, ilişkilerimizde sezgilerimize güvenir ve kalbimizin söylediklerine de kulak veririz. çünkü biz insanız ve hissederiz. -bazen yanılsak da.. - yazık ki aklın aklının kışkırtmaları ve aklın aklının vesveseleri dört yanımızda; bu yüzden, kerhen de olsa heybemizde önyargıları, şüpheleri ve güvensizlikleri taşıyoruz. haklıyız da belki... çünkü allah'ın artık çokça anılmadığı kalplerle iletişim ku/ırmak, maalesef bunu gerektiriyor. tekrarlanan kırıklıklar da yaşamak istemiyoruz hani... yani kalplerimizdeki kesikler keder için kâfidir diyorum, kesiklere tuz basmak niye ki? bir de maddi ve manevi anlamda verip verip alamamak da var ya hani... vallahi yoruyor, eksiltiyor insanı... yani biz allah değiliz ki verdikçe azalmayalım?!! hem seçici olmak zorundayız.  "bir kere düşer insan yeryüzüne bir kere!" der cündiğoğlu. 
evet bir kere düştük, bir kere yaşayacağız, bir kere öleceğiz ve Bir'e gideceğiz.. maceraya gerek yok hani!

biliyor musunuz, yukarıda sıraladığım olumsuzluklar, kalbinde allah'ın mekân tuttuğu insanlar arasında söz konusu değildir. bu argümanı daha önce de okumuştum ve buna inanıyordum; fakat yine de insan olmamız ve kalplerin dönebilmesi ihtimali yüzünden küçük de olsa şüphe taşıyordum. sonra bunu kalbime inandıracak bir kaç insanla tanıştım ve bu argüman , argüman olmaktan çıkıp, benim için bir gerçeğe dönüştü. hani hayat sadece an/laşmaktı ya.. işte biz allah'ı sevenler, birbirimizle an/laştık. önyargısız, sorgusuz, olduğu gibi ve özgürce.. bütün kusurlar ve eksiklerimizle.. mükemmelin sadece O olduğunun bilinciyle.. birbirimizi sevmek, birbirimize güvenmek sadece bir kaç salisemizi aldı. çünkü biz aklın aklını araya koymadık. ne güzel söylemiş topçu: "akıl bekliyor ki duyumlar alınsın, deliller toplansın, öncül­lerden sonuç çıkarılsın. tenkid harekete geçsin; tercihler yapılsın; gerçekle zaruretin üzerinde durulsun. kalp ise içten bir temas ve bir işaretle çoktan bu mesafeyi aşmıştır. akıl daha başlangıçta iken, kalp işini biti­riyor bile. "  evet bizim de dost olmamız için bu kadar aşamaya ve zamana ihtiyacımız yoktu! akıl tamamen yok muydu? vardı elbette! ama bu akıl, her şeyi yakıp, yıkan bir aklın aklı değil, her şeyi onaran bir aklın, yani kalbin aklıydı. yani biz aklımızın kaynağını kalbimizden almıştık. dostlar uzağımda; ama ayrı değiliz.. çünkü "birbirlerine dua edenler arasında ayrılık ve uzaklık söz konusu değildir " der Şeriati..

dostlarım var benim; onlarda özgürleşebildiğim dostlarım.. O'nun sevgisiyle dolup taşan çok güzel dostlarım... kendine allah'ı dost edinen ve dostluğu allah sevgisi üzerine inşa eden dostlar.. aynı dili konuşuyoruz biz, yani o'nun dilini... şeytan bozmasın!!

bizleri dost eyleyen rahmana hamd u senalar olsun ve rahman, dostların varlığını yüreğimizde daim kılsın inşaallah.. 

bu dostlardan biri de çok hoş bir tevafukla tanıştığım değerli yazar, aktıvist ve sevgi insanı, dost ebubekir kurban'dır.  ebukurban dostlukla ilgili olarak der ki: "dostluk; olmuşa, olana ve olacağa tebessüm etmektir. ulaşılmışa ve ulaşılacak olana yürümektir. su gibidir. o sizde, siz onda akar gidersiniz. zaman mekândır onda, mekân da zaman; yani varsa yanıbaşınızda bir dost, alıp başınızı pervasızca gidebilirsiniz, gidebileceğiniz yere kadar.." 

aşağıda "yazdığını yapan, hissederek yazan" sevgili dostumun çok sevdiğim bir yazısını ekledim. deruni... anlayana tabi..  okuyalım inşaallah... 

âmin 

dünyaya gözlerimi açtığım o ilk anda, ilk yeminime sadık kalabilecek miyim endişesiyle ağladım.

senden kopma, seni incitme ihtimalinin adıydı dünya.

sen, yerin ve göğün ve her ikisinin arasında bulunanların rabbiydin.

annemin beni ilk sarışında duyduğum sıcaklık da sakinleştiremiyordu beni. ağlıyordum sürekli. aslî vatanımdan ayrılmıştım: senden.

emdiğim ilk damla süt, şefkatin, güvenin, insan olmanın vazgeçilmeziydi ama bir diğer tarafı da yeryüzündeki garipliğimiz, yetimliğimizdi.

sen benim rabbimdin, beni ilk muhatap alandın, benimle ilk konuşandın, ben de ilk seninle konuşmuştum; dostumdun, vatanımdın, bana beni veren, bana her şeyimi verendin.

şimdi diline yabancı olduğum bir yerdeydim. gördüklerimi kimin diliyle tanımlayacaktım.

senden gelen ve her halükârda sana dönecek olan ben olarak dönebilecek miydim, dünyaya gözlerimi açtığım o ilk anın sâfiyetiyle... 



-sevilay meraler-


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder