Bir yanda coşkulu haliyle akan bir hayat ve yaşamak keyfi, diğer yanda en ıssız haliyle hayata bakan ölümün evleri. Bir yanda hayata yüklediğimiz devimsel anlamsızlık; diğer yanda hayatın kendine yüklediği durağan anlam.. Bir de zıtlıkların arasına sıkıştırdığımız hayatımız..
Diğer durak Pierre Loti Tepesiydi. Pier Loti Tepesi, asıl adı Eyüp Tepesi olan ama daha sonra Fransız yazar Pier Loti'nin ismini alan bir tepe. Tıpkı şiirlerimizdeki Ayşe'nin, Fatma'nın yerini batı hayranlığı adına Anna'nın, Sophıe'nin aldığı gibi.. Yokuş yukarı çıkarak vardığım bu tepeye çıkıp çay içerek Haliç'i seyretmek gerçekten güzeldi.
Pierre Loti Tepesi'ndeki çay keyfi, neşeli sohbetler ve objektiflere gülümsemeler, zıtlıkları da içinde barındırarak akıyordu hayata. Bir yanımda yaşamın keyif verici tadıyla demlenmiş çayım, diğer yanımda mezarlıkların ağız tadını bozan kederi.. Keyif ve acının arasındaki zıtlıkta kalmış; aklımın gözleri buğulanmıştı. Aslında Pier Loti Tepesi ve Eyüp Sultan Mezarlığı yaşamı algılama anlayışımızın mekâna yansımış fotoğrafı gibiydi. Pier Loti Tepesi hayatın; Eyüp Sultan Mezarlığı ölümün adıydı. Örneğin, tepeye çıkıp mezarları seyredişimiz, ölüme bakışımızla aynıydı; biz de ölüme tepeden bakıyorduk. Önce mezarlığı ziyaret edip, sonra yokuş yukarı tepeye çıkışımız, hayatı bir ova rahatlığında aramayı bırakıp, yokuş yukarı yorgunluklarda heba oluşumuza benziyordu. Hayat ölümde, ölüm ovadaydı ve ova yormazdı insanı. Ömrünü yokuş yukarı çıkmaya adayan insanın, öze dönüşünün yokuş aşağ, tepetaklak ve toprağın altı oluşu ise ayrı bir vakıa idi. Hayat başımızın üstünde, ölüm ayaklarımızın dibindeydi ve ölüm bize çok yakındı. Bunca yakınlığa rağmen, zamanını ve şeklini bilmemezliğin acizliğinde olan bizler, yaşamaya sımsıkı tutunmaya devam ediyorduk ikinci çayı ısmarlarken... Aslında ölüme tepeden bakmayı ve hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamayı bir kenara bırakıp, bu yaşamak hızını ve hırsını terk etmemizin zamanı çoktan gelmişti. Yaşadığımız her anı son anımız bilip, bu göçe hazır olmamız gerekiyordu. Ölüme zaman biçmek bizim işimiz değildi; ve Heidegger'in dediği gibi; "Yeni doğan biri, ölmek için yeterince olgundu."
-Sevilay Meraler-