27 Aralık 2012 Perşembe

İŞTE İNSAN/CÜNDİOĞLU

Başkalarının günahıyla aziz olamazsın  -Çehov-

Kendimin peşindeyim.
Kendimin, yani hakikatin.
Hakikatimin.
Tüm güçlü ve zayıf taraflarımla kendimin.
Yoldaşsız bir yolda. 
Tek kişilik bir yolda
Herkes gibi.
Yalnız.
Yürüyorsam düşe kalka, bil ki ısrarımdan.
Evet, kendimde ısrar ediyorum. 
Yolumda.
Israr etmek zorundayım.
O hâlde, sen ey çocuk, gülme, çaresizim.
Yaralıyım.
Kendimle aramdaki mesafeyi kapatmak zorundayım. 
Büyüklerim gibi. Büyüklerin gibi.
Efendimiz gibi.
Ölmek zorundayım. 
Bir an önce.
Hiç değilse, ölmeden önce...

Duydukların, bir yanlış anlamanın sonucu, yanlış ve eksik bir anlayışın.
Başkalarının günahıyla aziz olamazsın der Çehov.
Kendi re’yini kullanacaksın demek ki.
Ve kendi rüyetine dayanacaksın.
Güvenme o halde başkalarının düşlerine. Kendi düşünle amel et, seni sana gösterebilecek bir düşle.
Kimbilir, belki de bir tek düşle.
Duymadın mı, önce mücahede, sonra müşahede buyurmuş Şeyh-i Ekber.
Kavga etmedikçe kendini tanıyamazsın. Kendini karşına almadıkça.
Kendini, yani tüm dünyayı.
Tevbe edebileceğin günahların varsa, ne mutlu sana! Kendisinden dönebileceğin, vazgeçebileceğin, yaptığına pişman olacağın günahların, ama senin günahların, sana mahsus günahların, yapamayacağını zannettiklerin ama yaptıkların.
Tevbe etmek demek, ayağa kalkmak demek, her düşüşünde yeniden kalkmak.
Düşüşlerin, yolda oluşunun alâmeti. Düşe kalka yürüyüşünün. İnsan oluşunun.
Düşmekten korkmamalısın o hâlde. Korkacaksan, ayağa kalkamamaktan kork!
Düşersen, ayağa kalkmaktan kaçınma! Düş, ama her defasında yeniden kalk!
Günahların da senin, tevbelerin de.
Düşüşlerinle kemâle ereceksin, ve günahlarından dönüşlerinle.
Noksanlarınla, eksiklerinle, yetersizliklerinle âlemin kemâline katkıda bulunacaksın.
Noksan olmayaydın âlem noksan olurdu, senden, senin eksiklerinden, noksanlarından, yetersizliklerinden mahrum kalırdı.
Düşmedikçe kalkamazsın.
Günah işlemedikçe tevbe edemezsin.
Sözün özü, bağışlamadıkça bağışlanamazsın.
Musil’in şu sözünü hatırla:
Herkesin, yaptığı işlerde masum olduğu ikinci bir vatanı vardır.
Haklılaştırmadan, kendini temize çıkarmadan içinde rahat edemeyeceğin yapma(cık) adaları boşver de sen, içinde yanmaktan gocunmayacağın öz vatanında ikamet etmeyi sürdür. Cehenneminde. Kendi ateşinde. Kendi günahların sebebiyle. Kendin için.

Masumiyet senin kârın değil.

Sen insansın!
Kimi zaman bir cîfeye dokunurmuş gibi hissetsen de kendini, kendini kavrama çabasından aslâ vazgeçme!
Kendini bütünüyle kavramak zorundasın. 
Bütünüyle, yani bütün günahlarınla.
Seni, hakkını verdiğin takdirde kemâle erdirecek olan günahlarınla.
Hak ehline, işte insan dedirtecek günahlarınla...  
-Dücane Cündioğlu/İşte İnsan-

Resim: http://www.mymodernmet.com/profiles/blogs/tomasz-alen-kopera-surreal-paintings

20 Aralık 2012 Perşembe

MODERNİZME SATAŞMALAR/BELALTI ENTELLEKTÜELLERİ

KUMRU ÇIRPINIŞI
Hanimiş ruhumu yoran zencefil kokulu yarim? 
Neredeymiş bakışına meftun olduğum o gün batımı serzenişler?
Ahh teninde ışığımı kaybettiğim yar.. 
Bak işte ellerimde sensiz bir nefes,
Dudaklarımda bir avuç yalnızlığın var..
Sensizliğimdeyim..
Gözlerimde bir çift kumru çırpınışı,
Odamda demlenmiş bir intihar. ..
Ahh ruhunda karanlığımı bulduğum yar..
Sessizliğimdeyim..


Çok tanıdık geldi bu sözler değil mi? Siz de okumuş veya yazmışsınızdır. Aşık olan her ademoğlu/havvakızı, sevdiğinin yokluğununda bu tür sözleri yazar, okur veya dinler.. Çünkü aşk diye tanımladığı bu duygu, onu şair olmaya mecbur kılar.. Şiirlerin konusu genellikle yalnızlık, çaresizlik, sevgi ve özellikle sevgiliye/şehvete özlem!! olur. Hayatın merkezine alınan sevgili öyle bir konumdadır ki aşık kişisi dinlediği her şarkıda, okuduğu her satırda, izlediği her karede sevdiğini görür. Bunun adı aşktır ve aslında, güzel ve  kutsal/ dı/r...

Her güzel şeyi deforme eden modernizm, oldukça ademce ve oldukça havvaca olan bu "doğalımsı duyguyu" zaman içinde kendine benzetti. Modernizm, aşka yeni bir tanım getirdi ve bu tanım kendini hep kadın bedeni üzerinden tanımladı. Çünkü, modernizmin kapitalizme, kapitalizmin paraya, paranın da kadına ihtiyacı vardı. Kadın, aşkın/şehvetin diğer adı haline getirildi. Bu yüzden şarkılar kadının gözlerinden, şiirler kadının dudaklarından, romanlar kadının sıcaklığından bahseder oldu. Bunları okuyan her adem kişisi de doğal olarak bir kadın tenine/aşka/şehvete tutulma zorunluluğunda hissetti kendini.. 

Şehvet şimdilerde çok ama çok pişman.. Modernizmin onu bu kadar çok kutsayacağını bilseydi, iblisin bir parçası olacağına, iblisin içinden fırlayıp,  iblis gibi Allah'a isyan eder; iblisten daha şöhretli olurdu. Baksanıza neredeyse bir tanrıya dönüşmüş!!

Bu kadar popüler olan bir duygunun elbetteki rantçısı çok olacaktı. Her şeyi paraya dönüştüren modernist anlayış aşkı şehvete, şehveti paraya dönüştürdü.. Modernizm, "kapitalist edebiyatı", kapitalist edebiyat da "piyasa şiirlerini," "piyasa şarkılarını" ve "piyasa romanları"nı üretti.. Bu akıma en fazla en çabuk adapte olan da bizim toplum oldu. Kendini sözümona entellektüel şair/yazar olarak tanımlayan grup, popülerlik adına "cinsel açlıklarını" ve "tensel tecrübe"lerini konu edindikleri "egosal çığlıklarını" edebi forma sokarak piyasaya sundu. Böylece "belaltı edebiyatı "sektörü oluştu ve bu sektör oldukça revaçta! 

Bunun en büyük sebeplerimizden biri, belki de başkasının özel yaşamına bu kadar düşkün ve dedikoducu bir toplum olmamızdan kaynaklıdır. Kimin kalbi kimle meşgul, kimin uçkuru ne durumda en büyük merak konusu. Tabi bu zaafı kullanmayı seven çok değerli edebiyatçılar da bu fırsatı kazanca dönüştürmede geri durmadılar....


Artık kitap okuyanları görünce, kitap okuyor diye sevinemiyorum; çünkü kelimelere sinen şehvet, bu güzelliği ve sevinci de götürdü.. Bir bayan sanatçı nasıl ki, soyundukça, para kazanıp ünlü!! oluyorsa, bir şair veya bir yazar da kitabında cinselliği ne kadar konu edinirse o kadar ünlü, o kadar para kazanır oldu... Cinsel sömürünün her zaman ve mekanında olduğu gibi bu akımda bayanlar vardı ve belaltı edebiyatı onlarda da ayrı bir şık durdu!! Şimdi her yerde belaltı edebiyatçıları aranır, ağırlanır kıymet bilinir oldu. İşin komik tarafı kendini o şairler gibi ünlü hissetmek isteyen avamdan bir takım zavallı da bu tabakadan nasiplenmek için bunlara benzemeye başladı. Edebi bozuk olan edebiyatının da bozuk olması son derece doğal vesselam.

Beden şairlerine demem o ki, bedene şiir yazmak kolaydır, bedenin bedene duyduğu özlemi dile getirmesi daha kolaydır.. Yukarıdaki şiiri abartısız beş dakika içinde yazdım ve sizin şiirlerinizde  olduğu gibi bu şiirde de hiç bir samimiyet yok; sadece kelime oyunu yaptım, sizin gibi.. Derim ki bedensel şiirler ve romanlar pek de emek gerektirmiyor, bu sebep ile beğenilmiş ve popüler olmuş olsanız da kabarmayın lütfen; çünkü bu kabarış hindi kabarışı gibi bir şeydir.. Neyse elbette özgürsünüz, nasıl diliyor ve mutlu oluyorsanız öyle yaşayın kendi dünyanızda.. Yalnız sizden bir ricam var.. Siz, gençliğin duygularını ve aşkı sömürerek, kelime oyunlarınız ve tensel tecrübelerinizi yazdığınız şah/eserlerinizle para kazanmaya devam edin ama lütfen bu halinizle bir beden işçisinin yanında geçerken sakınn ha burun kıvırmayın.. 

-Sevilay Meraler-

12 Aralık 2012 Çarşamba

MODERNİZME SATAŞMALAR/ TAİFE-İ NİSANIN GARABETLERİ II


Bu konuyla ilgili, yazmayayım diyorum, yazmayayım diyorum fakat öyle makaleler okuyor öyle cümleler görüyorum ki ruhuma sinen o muşmula suratlı sıkıntıyı atmak için alternatif bulamıyorum. Son zamanlarda hangi karanlıktan çıktıkları belli olmayan bir grup aklı nakıs, hortlaklar gibi aramızda dolanmaya başladı. Bu güruh kimliğini "islamcı feminist" olarak adlandırıyor. Şimdi gelin "islamcı feminizm" söyleminin ve "islamcı feministler"in namütenahi çelişkilerine bir göz atalım. Önce kavramlardan yola çıkalım:

İslam dini, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem'in tebliğ ettiği ilk "tevhid dini" ile diğer semavi dinlerin bir devamı, bunların sonuncusu ve en mükemmelidir.* Feminizm, 17. yüzyılda ortaya çıkan temeli batı olan ve kadın haklarını korumak amaçlı ortaya çıkan bir harekettir. 

Bu kadar farklı kulvarda ve birbirine bir çölün iki kıyısı kadar uzak olan bu kavramın bir araya gelmesi hangi aklın mucizesidir bilmiyorum ama paçasında zeka ve şuur aktığı besbelli!!! İslam kendine has, spesifik ve derin bir kelimedir; kapsama alanı o kadar geniştir ki kenarına sağına soluna eklenen her kelime, "filde kirpik" kadar küçük, yetersiz ve absürttür. 

Feminizmin bir çok adlandırması vardır; siyah feminizm, marksist feminizm, liberal feminizm v.b. Tuhaftır ki bu kadar yaygın olan ve bu kadar çok adlandırması olan bu hareketin 'Hristiyancı Feminizm', 'Yahudici Feminizm' gibi adlandırması yoktur! Hoş Hristıyancı, Yahudici, Zerdüştcü, Brahmancı gibi bir adlandırma da zaten yoktur!!! Bu zulüm sadece 'İslam'a yapılmış.

Feminizm, hizipçi bir kavramdır, insanı bedensel özelliklerine göre ayırır. Bütün ayırımlar ve özellikle cinsiyet ayırımı tarafgirliği zorunlu kılar. Her tarafgirlik de eşitsizliği!!  Hem eşitliği savunup hem bu kadar eşitsiz olmak akla zarar! 

İslamda insanlar eşittir ve  üstünlüğün tek göstergesi takvadır; takvanın kadını, erkeği yoktur; yani takva cinsiyetsizdir; dolayısıyla islamın feminizme/ maleizme ihtiyacı yoktur

Feminist teoloji, kadının insan mı, hayvan mı, şeytan mı olduğu uzun süre tartışılan bir dine mensup olan insanların, bu haksızlığına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Dinsel noktadaki bu hak arayışı doğal ve olması gereken bir tepkidir; oysa İslamiyette böyle bir haksızlık olmadığı ve kadın değerli ve eşit olduğu için, hak arama arayışına girilmez. 

İslamcı feministlerin savundukları haklar ve haksızlık olarak adlandırdıkları davranışlar genelde şiddet, ekonomik yetersizlik, eğitimsizlik v.b etrafında toplanıyor. Evet bunlar haksızlık; ama kadına değil insana!! Bunca haksızlığın altında islamın erkeğe verdiği haklar değil; erkeklerin ve kadınların iyi bir müslaman olmayıp, birbirlerine verdikleri haksızlıklara dayanıyor. Sorun, kadının erkeğe veya erkeğin kadına şiddet uygulamasıyla alakasızdır. Sorun insanın insana şiddetin uygulamasıyla alakalıdır. Şiddetin kaynağı da çoğu zaman alkol, uyuşturucu, kumar, maddi yetersizlik ve cehalettir. Zaten islamda yasak olan bu eylemleri yapmadığınızdabu nedenlere bağlı sorunlar çıkmaz. Müslüman alkol ve uyuşturucu kullanmaz, kumar oynamaz, ekmeğini helal yollardan kazanır ve her daim şükürdedir. Kuran okuduğu için de şuurludur. Geriye belki yine şiddet kalacaktır ama eminim ki oranı bayağı düşecektir. Kadına şiddet uygulanıyorsa bunun sebebi erkeğin beynine, ruhuna cehaletiyle şiddet uygulaması ve kendini islamsıın güzelliğinden mahrum bırakmasıdır.

Bu yüzden iyi bir müslüman erkekten (baba, eş, kardeş v.b) mahrum her kadın, femnizm yılanına sarılacaktır ve acı acıyı doğuracaktır; oysa islami karaktere sahip bir erkek dünyanın en tatlı erkeğidir; ama ne çok erkek, ne çok acı ve ne çok acı erkek var yaaa..

Demem şu ki "Müslüman", -feministler için yazayım çünkü onlar bu kelimeyi de cinsiyetine ayırır!!- (yani hem kadın hem erkek) elinden dilinden emin olunandır. Bir müslümanın ne kendine, ne başkasına, ne hayvanlara ne çevreye ne de uzaya zarar vermesi mümkün değildir.  Bir yerde bir sıkıntı varsa, bu, islamın iyi anlaşılmamasıyla alakalıdır. Uzun ilimlere gerek yok! Rengi, ırkı, eğitimi, statüsü, burcu "islam" olan her insan, "mümin" dır. Mümin de  iyidir, eşitlikçidir, adildir, merhametlidir.. Bu kadar basit!!
Feminizm, modernizmin kadını köleleştirme hareketidir.. 
Feminizm, kadını erkekleştirme hareketidir.. 
Feminizm, kadının "insan olma hakkını insan olma eşitliğini" elinden alan bir harekettir.. 

Demem o ki; bir yerde islam varsa, o yerde hiç bir modernist harekete ihtiyaç yoktur..


Bir de o güruha demem şu ki; hem böyle bir dine sahip olup, hem de bu hallerde oluşunuzun hangi mantıksızlığa dayandığını bilmek isterdim. Modernizmin pisliğine bulanmadan nasıl açıklayacaksınız bilmıyorum ama yine de öğrenmeyi umuyorum.. Ha bir de şu pejmürde kılığınızın, erkeksi tavrınızın ve şuh pozlarınızın islamla alakası yok haberiniz olsun!!!


-Sevilay Meraler-
* İslam İlmihali. Diyanet İşleri Başkanlığı

3 Aralık 2012 Pazartesi

HIRKANIN BİR'E AŞKI



Siz ey aldatışlar! Bunca karanlığınıza rağmen size koşarak gelen bunca karanlıklara neler vadettiniz söyler misiniz? sm

Aşkı anlamak istemeyen anlamıyor işte! Ne yaparsanız yapın, ne akıllarına ne de gönüllerine bunu izah edemiyorsunuz. Bütün içtenliğiniz ve bütün samimiyetinizle mutlu olsunlar istiyorsunuz, her dem huzurda kalsınlar istiyorsunuz.. Fakat nafile.. Sonra istemeseniz de bu mutsuzluğu hakettiklerine inanmaya başlıyorsunuz ve sonra kızıyorsunuz onlara içten içe.. 

Sahi akletmeyenlere aşkın güzelliği neden bahşedilsin ki? Sonuçta sadece akl/eden, aşk/eder..

Akletmeyenlere gerçek aşkın, "İkinin birbirini değil; ikinin Bir'i sevmek" olduğunu nasıl anlatabilirsiniz ki? En bilgiç tavırlarıyla böbürlenirlerken, "Bir'i sevmeyenin, hiç bir şeyi sevemeyeceği mecburiyetini taşıdığını" nasıl öğretebilirsiniz ki? Anlarlar mı sanıyorsunuz.. Hangi rasyonel akla nasip olmuş ki gerçeği anlamak...

Onlar nasıl anlayabilirler ki nârın o serinletici dokunuşunu ya da kul olmakla kül olmak arasındaki o ince büyüklüğü.. Onlar için kül, "bir tutam kirleten siyahlık" iken, külün aşıklar için "kalpleri temizleyen bir dezenfektan" olduğunu nasıl anlatabilirsiniz ki?

Anlamazlar, anlamayacaklar.. 


Bir önemliydi.. Cündioğlu'nun söylediği gibi: "Bir kre düşüyoruz eryüzüne, bir kere!" Hallac bir kere yandı.. Bir kere kesildi elleri ve bir kere yakıldı bedeni.. Bir ceset nasıl sadece bir kere yanabilirse; bir ruh da sadece bir kere yanabilir.. Demem o ki; insan sadece bir kere ve sadece Bir'le yanar.. Yanığından arta kalan külleri ise göğe gömülür... Yıldızların yanıbaşına yani...


Rasyonel akıllara, yana yana yanıtlamalarını umarak bu soruyu sorayım. 


Hangi hırka dindirebilir Dicle'nin kabaran yüreğini söyler misiniz?  Sizin rasyonel hırkanız mı?

-Sevilay Meraler-