22 Kasım 2012 Perşembe

KITALAR ÜLKELER İNSANLAR


 Bu yüzden ayaklarının altından hep bir gökyüzü kaydı füme rengi ve yüzlerinin göğünde bir deniz bulutlandı cehennem misali ..


Kıtalar.... Kendilerini bildiklerinde tek parçayken, sağlamken, sarsılmazken, sabitken ve onları çerçeveleyen yalnızca dupduru bir su varken.. Tevekküldeydiler.. Zaman içinde sarsıldılar.. Sonra kırıldılar ve parçalandılar.. Sonra da dağıldılar.. Hangi okyanusa kıyı olacağını bilemeyen kayıp gezginler gibi.. Fakat kabullendiler... Kaderleri elemlerini, kederleri saadetlerini çizdi... Tevekküldeydiler..

İnsanlar.. Kıtalar içinde kıtalar.. Fakat ne çok benzemediler kıtalara.. Kendilerini bildiklerinde çok parçayken, etrafları busbulanık sularla kaplı iken, değişken, çürük ve zayıftılar..   Tevekkülsüzdüler..  Zaman içinde sarsıldılar ama sarsıldıkça inat ettiler.. Dağılmayı kabullenmediler..  Sonra da hiç dağılamadılar ve hiç bir okyanusa kıyı olamadılar.. Suya dökülmüş bir kurşun gibi kavi ve şekilsiz oldular.... Tevekkülsüzdüler..

Ülkeler.. Nasıl bir kaderin parçası olacağını hesap etmeden kıtalara yerleştiler.. Her ülke kendi kıtasının kaderine yerleşti. Bazılarının kaderi yemyeşil akardı, bazılarının da kapkara.. Kabullendiler.. Hiç bir ülke kaderinin rengini değiştirmedi.. Onlar, onları "boyayanı" tanıyorlardı; bu yüzden kalp ölçümleri, yüzölçümleri kadar sığ olmadı hiç.. Yüzleri kanasa da, kalpleri kanamazdı ülkelerin.. Kaderleri bu teslimiyete bağlı kılındı... Tevekküldeydiler..

İnsanlar.. Ülkeler içinde kendi ülkeleriyle yaşayan ülkeler.. Fakat ne kadar da çok benzemediler ülkelere..  Farklı renkteydiler.. Kabullenmediler.. Rengini değiştirmeye kalkacak kadar hadsiz, renklerin güzelliğini göremeyecek kadar  körlerleştiler.. Tevekkülsüzdüler.. Bu yüzden O'nsuz kaldılar, yani  derinsiz, yani kalpsiz..  Yüzleri kanamasa da kalpleri kanardı insanların.. Bu bile kabul etmediler.. Kibir, renkleri değiştirdi.. Bu yüzden ayaklarının altından hep bir gökyüzü kaydı füme rengi ve yüzlerinin göğünde bir deniz bulutlandı cehennem misali .. Tevekkülsüzdüler...


-Sevilay Meraler-






19 Kasım 2012 Pazartesi

SIRRIN SIRRA B/İZDÜŞÜMÜ

Hiç elinize bir ayna alıp, tersine baktınız mı? Yüzü siyah olana...
Kendimizi sakladığımız o karanlığa yani.. 

Nasıl da düşkünüz değil mi aynalara, yani kendimize, yani kendimizi parlaklıklarda görmeye... Akıl yanılgısı pürüzsüzlüğümüze yani... Elimize aynayı aldığımızda garip bir şekilde içimizde bir yükseklik sevdası belirir değil mi? Çünkü uçurumu kendine ayna edinen nefsimize dalarken, benliğin, o yalancı cennetinde  dolanırız.


Aynaya bakarken kendimizi öyle bir tekliğe yerleştiririz ki; her şeyin çift ve zıttıyla kaim olduğu gibi, aynaların da çift ve zıt nitelikte olduğunu unuturuz. Oysa ayna parlaklığı ve donukluğu, aydınlığıyla karanlığı, gizemi ve şeffaflığıyla, yani ikiliğiyle vardır. Bizim gibi yani... Diyorum ki aynayı anlamak,  kendimizi anlamaktır.



Sahi aynaya neden bakarız? Kendimizi hatırlamak için mi, yoksa unutmak için mi? Ne dersiniz?Hepimiz kendimizi hatırlamak için baktığımızı sanırız değil mi? Oysa gerçek tamamiyle bu değil. Aynalar insana kendini hatırlatır doğru; fakat öyle bir hatırlatır ki, insana nefsinden başka her şeyi unutturur. Önce Allah'ı unutturur örneğin, 
sonra insana kendini unutturur, sonra da O'nun yarattığı her şeyi... Gerçeğin ta kendisi olan cehennemimizi bile. Marazi bir vefa bu yani.


Bazen düşünüyorum da acaba bu yüzünden midir O'nun bizim için yarattıklarının eline ayna tutturmaması? Yani hangi dağ kendi suretini görmüş ki aynada ya da hangi nehir mavi saçlarını aynaya bakarak taramış ki? Ya yıldızlar? Onlara ne demeli? Ellerine bir ayna verseydi yaradan, gökyüzünde böyle sakin durabilirler miydi? Onlar da bizi unutmazlarmıydı? Bizim onları unuttuğumuz gibi yani.. Onların aynası yok ve bu yüzdendir, milyarlarca yıldır O'nu ve bizleri unutmamaları ve görevlerini hiç aksatmamaları.



Aynalar sırlanır, yani her ayna sır/lıdır ve  her ayna, kendine bakana bir sır verir. Bu sırrı da insan yerleştirir aynalara. Fakat ne gariptir ki aynayı sırlayan insan, aynadaki sırrı çözemez ve o sırrı anlayamaz. O sırrı anlayan kaç kişi çıktı bilemeyiz..  Anlamak için biraz yorulmamız gerekecek. 


Şimdi elinize bir ayna alın ve diğer yüzüne bakın lütfen. Kendinizi göreceksiniz, belki de sırrı yani!!!             
 


                                                              
                                                                                                                                    -Sevilay Meraler-                  
                                                                                                                                    


                                                                                                                                    
                                                                                                                                                                                                                                                                    


12 Kasım 2012 Pazartesi

MODERNİZME SATAŞMALAR/ YORGUNİZM

Yorgunizm,  mahvedicidir ve o kahredici izi,
 yalnızca çocukların gözbebeklerinde kalır... sm


Modernite, insan aklını tanrıya dönüştürmekle başladı insanlığı yağmalamaya..  İnsanı, insan kılan ne varsa yağmaladı. Bu hadsiz tanrı, akılsızlıkları doğurdu ve akılsızlıklar üredikçe, insanlık, sürüler halinde intihar etti. Modernite, küflü bir körlüktü ve bu körlük evrene yayılınca insanlık, kurt/landıkça kurt/landı.. Sonra izmleri doğurdu bu akılsızlık ve her izm eksik ve yanlış varlığıyla insanlığın aklını bir çöp yığınına dönüştürdü. İzmler, kaynağı akıl olan akılsızlıkların bütünüydü ve yol/suzluğun bir nevi idi. İzmler yolsuzdu ve yolcuları kayıplardadır.. Oysa yol, Bir'dir..

İzmler, sürüler içinde siyah bir hizipçilik yaratmaktan başka hiç bir işe yaramadı..  Sürüler halinde şuursuzluk, sürüler halinde nefret, sürüler halinde kölelik ve sürüler halinde kan.. Korkarım sonsuza dek sürecek.. Birey olamayan, düşünemeyen, idrak edemeyen, futbol fanatikliği basitliğinde olan bu garip sürünün en açık tanımını Meriç şöyle yapmıştır: 'Onlar sürü yavrum. Zincirlerinden başka kaybedecek neleri var? Karanlıktan geldiler, karanlığa gidiyorlar. Ummandaki dalgalar gibi sayısız.. Tarihi yok bu sürünün. Macerası yok. Yıldızlara tırmanan merdivenden habersiz. Yürüyen, esneyen, tepinen ve öğrendiği şeyleri tekrarlayan uzviyet. Kafanın vecdinden habersiz. Bu sarhoş karnaval alayını yıldızlar, yüzbinlerce yıldız, kayıtsız bakışlarıyla seyrediyor'..

Bu kainatı ve görüp görmediğimiz her şeyi Allah yarattı ve her şeyin tek sahibi, kadiri mutlak ve hakimi mutlak olan Allahtır. Allah varken, insanın kendini aklını tanrı sanması ve akılsızlığınca hareket etmesi, insanlık için sadece hezimettir. Bu hezimetin de en masum kurbanları, çocuklardır. Çünkü Allah için yapılmayan her eylem, her çocuğun gözbebeğini farklı bir şekilde yaralar. Abdulkadir Geylani'nin 'yaptıklarınızı "Allah" için yapmıyorsanız boşuna yorulmayın' sözünü okuyunca ve üzerinde düşündükçe, sayısı yüzlerce olan dünyadaki bütün izmleri "yorgunizm" adı altında toplamakta kendimce bir mahzur görmedim. İzmlerin uğruna çekilen bu kadar acı, bu eylemler, bu söylemler.. Akılsızlık yorgunluğu.. Evet bu dünya yorgunizmin elinde kahırlarda, insanlık yorgunizmin elinde bunalımlarda.. Yol gösterici olduğu sanılan izmler aslında hiç bir yere ulaşmayan yolsuzluklardır. Bu yüzden çıkmaz sokakları, labirentleri, bataklıkları bitmeyecek bu dünyanın.. 

Yazıyı Necip Fazıl'ın şu sözleriyle bitireyim:
  
Allah'tan başka her şey bâtıl..
Kapitalizm ve liberalizm; cemiyetin hakkını çalar,
Sosyalizm ve kominizm; ferdin hakkını çalar,
Materyalizm ve pozitivizm; ruhun hakkını çalar..



-Sevilay Meraler-