5 Ekim 2012 Cuma

İZOLE BEDENLER/İZOLE RUHLAR


İnsan, beden ve ruhtan mürekkeb bir varlık. Beden, insanın maddi, ruh ise manevi varlığının temsilidir. İnsanı  insan yapan bu iki mefhumdan olan beden, göze indirgenmiş varlığıyla yokluğu tartışılmayan bir mefhumken, ruh, varlığı hâlâ  tartışılan bir mefhumdur. Rasyonel akıl ile sofu akıl arasında, yüzyıllardır süregelen bu tartışmada, ortaya ifrat ve tefrit noktasına ulaşan bir çok argüman atılmıştır. Gerek dini kaynaklarda, gerek bilimsel kaynaklarda ruhun ne olduğuna dair doğruluğu tartışılacak bir çok tanım yer almaktadır; ancak İslam referanslı bir bakış açısıyla baktığımızda Allah'ın Hz. Adem'i yaratırken ruhundan üfleyerek ona hayat vermesi, ruhun varlığı hakkında bilgi vermektedir. Ruh kavramının Kuran'da geçiyor olması varlığını kesin olarak kanıtlasa da niteliği konusunda net bir bilgi vermemektedir. Lâkin, ruh ve beden inancı arasındaki fark, görmekle alakalıdır. "Bedenin görmesi" ile "gönlün görmesi" arasında sonsuzluğun iki ucu arasındaki yol kadar mesafe vardır. Var olanı bedenin görmesi ve onaylaması basit, görülmeyeni onaylaması ise zor bir onaylama şeklidir. Bedenin gördüğüyle birlikte görmediğini de görmek, maneviyatla alakalıdır; maneviyat, görme ötesi bir görmedir.


Ruh, bedeni etkiler. Beden, hareketleriyle ruhu temsil eder ve ruh, niteliğini bedende kanıtlar.  Misal, alınlardaki secde izi, alnı secdeye değen ruhun izidir.. Ruhun beden üzerinde döminant bir etkisi vardır. Şöyle ki, bedenlerin kararması ruhların kararması ile olur, bedenin aklanması da yine ruhun aklanmasıyla alakalıdır; ancak buradaki beden aklığı ve karalığı tenlerin renginden öte bir şeydir, bu  imanın/temizliğin rengiyle alakalıdır; malum Allah katında kalıpların önemi yoktur ve İslamiyetin  bedenleri baskı altına alma ve sahiplenme gibi bir derdi de yoktur.. 

Takva, ruh ve beden birlikteliğinin artması veya azalması ile alakalıdır. Ruh ve beden arasındaki bu doğru orantı, insanın ruhunu ve bedenini izole ettiği durumlarda da geçerlidir. Kendini günahlardan ve kirlerden izole eden bir ruhun karşılığı temiz bir bedendir. Çilehanelerde ruhlarını ve bedenlerini izole eden dervişlerin, Allah'a bu yolla ulaşmaya çalışmaları bunun güzel bir örneğidir. Bunun dışında bedeni de bedenden izole etmek gerektiği kanaatindeyim, yoksa eksik takvamızla huzuru bulamayız. Çünkü, beden odaklı  uhrevi anlayış, insana huzurdan çok sıkıntı verir. Misal, takva elbisesini giymemiş bir insan, dünyanın en geniş ve kalın elbiselerini giyse de çıplaktır, abdest alan biri günahlarının da akan suyla birlikte temizlendiğini hissetmiyorsa kirlidir, namazın anlamını bilmeden namaz kılan sadece dini ritüelin bir parçası olur, mahşerin eşitliğini hissetmeyen bir beden tavaf ederken yalnızca koşar, rızayla yapılmayan infak, insanın maddi ve manevi hayatını eksiltir, ruhuyla dilini birleştiremeyen bir şehadet sadece sözden ibaret kalır. Bu nedenle ruhların dünyadan,  bedenlerin bedenden izole dilmesi gerekir.


Biz insanlar bir çok kaynakta her ne kadar Hz. Adem ve Hz. Havva'nın yasak meyvenin yenilmesi/itaatsizlik sonucunda "günahın çocukları" olarak görülsek de aslında bizler Hz. Adem'in "tövbesinin çocukları"yız. Çünkü Adem, özü itibarıyle zaten temizdi, günahı onu kirletti. Adem'in özü temiz olmasaydı "kirlenmek/günahlanmak" diye bir kavram olmayacaktı. Bilinir ki temiz olan kirlenir, kirli olan bir şey ise ancak daha fazla kirlenir. Bizler kendimizi günahlardan ve kirlerden izole ettikçe Rahman'ın bizi bu dünyaya kirli bir bez parçası gibi atmadığını, aksine değerli ve temiz olduğumuzu ve  temiz kaldığımız sürece hayatın ne kadar güzel olduğunu anlayacağız inşaallah.

 -Sevilay Meraler-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder