14 Ekim 2015 Çarşamba

CEZBE




Büyük günahkârlarız Rabbim. Bağışla! Azametini, aczimizle örtmeye çalışalı, katrankarası akrepler zehirliyor toprağı, bizi... Şeytanın cezbesine kapılmış ruhlarımızla  kurduğun düzeni kurgularımızla kurcalıyoruz. Tamir edilsin derken bozulmuş bir radyo gibiyiz, seslerimiz yerin altına dağıldı parçalarımız birleşmez artık!

Artık hiç bir köprü geçecek kadar sağlam değil, hiç bir yolun bizi yutmamasından emin değiliz. Manzarasına daldığımız deniz, bizi her an ahtapot gibi sarıp içine çekebilir, tatlı bir şarkı gibi esen rüzgâr, hortum olup bizi boğabilir ve güneş her an kemiklerimizi eritebilir. Klorla zehirlenen melekleri görünce ürpermiyor yüreğimiz, başka söze ne hacet! Yağmur beklerken insan parçaları yığılıyor kucağımıza, biz ölümden kaçtıkça cesetler vuruyor kıyılarımıza. Artık hiç bir kıyı serinletici değil!

Büyük günahkârlarız Rabbim. Bağışla! Uzuvları kopmuş bir neslin protez parçalarıyız artık! Ruhsuz, mekanik ve müşabih. Seni artık makıneler anıyor. Telefonlarımızda okunan ezanın cemaatiyiz artık. Online zikirlerle kemâle ermeye çalışıyoruz. Bir gözümüz ekranlara dalarken, melekut aleminden bahseden dillerimiz, düğümler atıyor kalbimize. Nefsi emmareden nefsi levvameye geçmek için asansörler bekliyoruz!
Fikir matik, zikir matik, yürek matik...

Büyük günahkârlarız Rabbim. Bağışla! Acılara farklı elbiseler giydirdik. Tesettürlü ve tesettürsüz acılarımız var artık. Tabutlarımız da rengarenk, dünyayla renk ahenk! Etlerimizin rengi aynı ama bizler mora, maviye düşkünüz; kırmızının modası hiç geçmedi zaten! Yüzülen derilerimiz sefih bedenlerimizi yamar mı? Hayvanlarla, bitkilerle insanlığımızı takas etme fırsatını verseydin keşke diyorum fakat  unutuyorum. Sen, Erhamerrahiminsin! O masumlara kıyamazdın biliyorum. Bu küçük aklımı da bağışla, bu ihtimali düşündüğü için!

Büyük günahkârlarız Rabbim. Bağışla! Hepimiz, geleceğe sahte yüzlerimizi bırakacağız. Fotoğraflarımızda biz bile bize inanmamakta! Karanlık odalarda yıkanan yüzlerimiz, neden aydınlığı çağırsın ki? Şimdi bizler hayâdan utanmayan yanaklarımızı allıklarla kızartmaya, feri sönmüş gözlerimizi parlatmaya ve nuru kalmamış yüzümüze fondöten badanası yaparak nurlandırmaya çalışıyoruz. Fotoğraf düzenleyiciler de oldukça iyi! Bu düzmeceye, bu kurguya hangi nesil inanacak ki? Sahte parayla alınmış, sahte altınlar gibiyiz. Aldatan, aldatılan, aldanan...

Güzel cümleler kurmak, bizim evreni anlamamız kadar imkansız artık!  Attığımız kahkalarımız kurusun!


Sevilay Meraler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder