4 Temmuz 2015 Cumartesi

OKUDUNUZ MU?




Eski bir firuze taşının çatlağındaki o siyaha çalan mavi bir çizgi gibi akıyor hayat. Munis bir keder ve mecnun bir sevinçle... Ebedi bir sürüncemenin hükmünde esiyor bütün rüzgarlar. Seyrine dalıyorum...

Her bakışımda bilincimi biraz daha genişletip kaygılarımı teskin ederken, soluk bir cümlenin o kayıp renginde buluyorum kendimi. Biri, okudunuz mu? diye soruyor. Ben içimden varoluşu mu diye soruyorum; o, hayır aklın gerçekliğini diyor. 

Bu, kadim bir minarenin tepesinde gökle fısıldaşırken yerde aniden kopan bir debdebeli bir şamatanın içine düşmeye benziyor. Dünyanın o adi çıplaklığına ukbanın mestur gözleriyle bakıyorum. Nasıl demeli, yani kelimelerin kifayetsizliği gibi bir gerçek var. Her ne kadar olumlanılmasa da... İnanılması ve anlatması ve dahi anlaşılması zor bir vaziyet... Kimselere bir şey diyemiyorum.

Aklın o en anlaşılmaz sanılan yollarını kalbimle aştım aşalı küçümser oldum cümleleri. Cümlelerin de bedenleri ve dahi dilleri vardır desem? Dili yalan söylerken bütün bedeni doğruyu haykıran ahmak bir adam gibi cümleler de kendini ele veriyor desem? Biliyorum inanmayacaksınız. Biliyorum, o filozofların anlaşılmazlığı kadar kutsanmayacak sualim. Fakat bunu önemsiyor muyum? Elbette hayır! 
Yani biri çıkıp da anlıyorum dese, cevabım yalnızca şu olurdu: Lüzum etmezdi! 

Zira insanları terk edeli çok oldu.... 

Sevilay Meraler


2 yorum:

  1. Yazıyı keyifle okudum. Aklıma, sohbet için yanyana gelen ancak tek iki saat boyunca tek laf etmeden ayrılan iki büyüğüm geldi. Büyüsüne kapıldığımız Hayatın varlık nedeni, bu kadar umurumuzun dışında olamaz. Yazıda farkettiğim tek bir eksiklik var: SEN

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğendiğiniz için teşekkür ederim. Hayat umrumdadır fakat bütün gayemiz o göremediğiniz "ben"den kurtulmak değil midir? O zaman hayatın hakikâtıne yaklaşmış olmuyor muyuz?

      Sil