18 Eylül 2013 Çarşamba

MARSTA GÜNEŞ MAVİ BATAR


Güneş bende mavi batar derd/im,
Karıncalar mavidir, kavaklar mavi...

Kadim nakışlardan sızan ruh,
Şehirde hatıralar mavi...


Yaralar mavi, irinler mavi derd/im,
Sızılarla kavrulan, mücrim bedenler mavi...

Siz bilmezsiniz...
Koğuşta tutsaklık mavidir,
Toprağa karılan cesetler bile mavi...




-Sevilay Meraler-

EYLÜL

şimdi kopar eylülü kanından koparabilirsen... sm


işte eylül... 
nihayet girdi kanına...

kim bilir kaç eylül daha düşecek saçlarına ve kaç eylül daha dokunacak nisan sürmeli gözlerine..
göçkün bir kavmin ölüsü gibi gömülürken yazlar ayaklarına, kim bilir kaç ölümsüz beşiği doğuracak ellerin.. 




ayrılığın rengini giydikçe yapraklar,  kim bilir kaç evreni, kaç evrene kavuşturacak.
ve kim bilir,  düştükçe akıl,  yaprak gibi toprağa,  kaç derviş,  kaç  sekerattan uyanacak... 

işte eylül... 
nihayet girdi kanına..

karıştıkça riyalar cennet kokusuna, kim bilir kaç rekat toplayacak bu sığlıkları...
ve dağıldıkça düzeni bütün ülkelerinin, kim bilir kaç vird kurtaracak bu yağmaları...

duru/lmalı...

duru/lmalı...
içine Allah dağılmalı...
içine Allah dağılmalı...
ve yağmalı yağmur...
bir an önce yağmalı...

-sevilay meraler-

13 Eylül 2013 Cuma

MODERNİZME SATAŞMALAR/ Dinozor Yapışkanlığı

Sizi güçsüz olarak yaratan, güçsüzlükten sonra kuvvetli yapan, sonra da kuvvetliliğin ardından güçsüz ve ihtiyar yapan Allah'dır. Çünkü O, dilediğini yaratır; bilendir ve kudret sahibidir. -Rum/54-

Modern insanın şeytanın alıp götürdüğü ve satıp getirmediği aklı kayıplarda... Bulan olursa haber versin sevaptır!!

Modern insan, aklını kozmetik malzemelerinde, estetik doktorlarında, ameliyathanelerde, güzellik merkezlerinde ve mağazalarda kaybetti. Aklını kaybeden insan, ruhunu da kaybetti ve nihayet elinde bir tek nefsi kaldı. Onun da insanı nereye götürdüğü aşikâr.. 

Modernizm, insanı dünyaya yapıştırdı, ölümü unutturdu, ona ölüme karşı direnmeyi aşıladı ve dünyayı vazgeçilmez bir yer olarak gösterdi. Bu 'tek dünyalı' canlılar da gerçek anlamda akl etmedikleri için heba oldular. Bütün zamanını, emeğini ve enerjisini yaşlanmamaya harcayan yarıinsan, her direniş çabasında yüzüne bir çizgi, her egzersiz hareketiyle kemiklerine bir eğrilik ve hep genç kalma yollarını düşüne düşüne aklına bir eksiklik katmaya devam etti. Ne yaptıysa bunu engelleyemedi. Yetmiş yaşında gencecik görünenler mi? Onları ışıkların, makyajların ve sahnenin dışında görün :)  Oysa "ağaran saçlar, enerjisini kaybeden vücut ve kamburlaşan sırt ölümün habercisidir" der Hz. Ali. Saygıyla ve olgunlukla karşılanması gereken bu misafirler, artık modern insanın anti-misafirperver tavrı ve botoxlu tekmeleriyle kapı dışarı edilmiş vaziyette...

Modern zamanın çarkları parayla, paranın varlığı ise ahmaklıkla çoğalır. Kozmetik endüstrisinin de ahmaklara ihtiyacı vardı ve fabrikalar kozmetik malzemeyle birlikte ahmaklığı da üretti hem de en 'tek tip' haliyle.. Kimyasal birleşenlerinde eriyen insan, ahmaklığı ahmaklıkla kapatmaya devam ediyor/edeceği olması da can acıtıcı.. Lâkin fondöten, pudra ve stickler ahmaklığı kapatmıyor!

Dünyaya sakız gibi yapışan modern insan, bu yapışkanlıktan ne zaman vazgeçecek bilmiyorum. Yaşlılığı kabullenmek yerine inatla direnerek varını yoğunu harcayan bu güruh, bu çılgınlığa ne zaman son verecek bilmiyorum. Bildiğim bir şey var o da; modern insanın hırsının doğurduğu hırsızlığın, kıskançlığının doğurduğu kinin, cimriliğinin doğurduğu bereketsizliğin, ikiyüzlülüğünün doğurduğu yüzsüzlüğün, korkaklığının doğurduğu bencilliğin ve cehaletinin doğurduğu boğucu repliklerin, dünyanın içindeki ateşin de etkisiyle  eriyip her yere yapışmış olduğudur. Dünya onlar ve doymak bilmez nefisleri yüzünden yapış yapış. Ayak basacak, nefes alacak yer kalmadı. Aynalara, koltuklara, bankamatiklere, objektiflere yapışmışlar. Modernizmin çarkında çiğnenip fırlatıldıklarından haberleri yok! Dünyanın en iyi ütüsünün bile açamadığı kırışıklıkları için harcadıkları parayla yüzlerce insanın doyabileceğinden de.. 

Keşke nefisler de bedenler gibi yaşlansaydı da dünya bu 'dinozor yapışkanlığı'ndan kurtulsaydı; ama bu mümkün değil, çünkü sınavın en zor sorusudur nefis ve nasıl kullanılacağı... Oysa illâ yapışacaksa da toprağa yapışmalı insan, ama sakız gibi değil, su gibi yapışmalı. O zaman kabul görür ve insan olur. 

Modern insan, modern dünyanın her yerine yapışabilir; iki modern ahmaklık birbirini kabul edip ağırlayabilir ama bilinmesi gereken bir şey var, 'sakız  toprağa yapışmaz!'  
-Sevilay Meraler-

5 Eylül 2013 Perşembe

İLAHİ MEVHİBE

Ah bu kuş, bu gidişle/ Uça uça gök bırakmayacak/ Öteki kuşlara... --C. Koytak-



İnsan garip bir varlık. Hep müşteki, hep asık suratlı, hep doyumsuz.. Hep bir arayış içinde... Bitmek bilmez, sonu gelmez bir yolculukta avare avare dolanmakta. Yani bir anlam aramakta bir anlam!! Kemiyet yığınlığı içindeyken neden yalnız olduğunun yanıtını aramakta... Varlığın varlıkla çoğalacağı yerde neden azaldığının da... Ruhunu kaplayan yabancılık hissi, tanıdık  yüzlerde kayboluşlar, bir şeylere tutunma isteği, metafizik alemin varlığını red ederken kendini aşkın hiçliğine bürünmüş halde bulması.. Bu tıkanışlar ve bu zorlanmalar karşısında  yorulması, kırılması, yalnızlaşması.. 



Bu arayış serüveninde insan, varlığına yüklediği anlamı, en çok da  bilgide aramaktadır. Oysa aradığı şey çok büyüktür. Bilgiye yüklediği anlamın bu büyük anlamdan bir parça olduğunu ve büyük anlama götüren menzilin en engebeli  iki yolundan biri -diğeri aşktır- olduğunu bilemez. İnsan bunun farkına varmadan bu büyük anlamı bu küçük anlama sığdırmaya çalışır; bu çaba dünyanın bütün yağmurlarını bir serçenin gagasına sığdırmak kadar  imkansızdır. 

Bilginin peşinde koşar insan ve bildikçe bilmek ister; fakat bunca bilgiye rağmen yine eksiktir; yine yanlış.. Bunun, her insanın niteliğine göre geçerli bir nedeni vardır muhakkak; ama anlamı bilgide bulmaktadır hata belki, belki de bu, bilgiden de üstün olan "bilinçli olmakla" alakalıdır. Doktor Ali, "bir kişiyi cellat diğerini şehit; birini zalimi diğerini hürriyet aşığı; birini muttaki, diğerini fasık yapan bilgi değil biliçtir" diyor. 

Evet, tabi! Siz de hiç şahit olmadınız mı bilgisi çok ama bilinci yok insanlara? Kronolojisini incelediğiniz bir insanın, bilgisi ile bilincini kıyasladığınızda hayrete düştüğünüz olmadı mı hiç? Evet, belki de bilgi bizi tatmin etmiyor; bizim ihtiyaç duyduğumuz şey bilinçtir. Bilinç, yetenekli bir aydınlanmayla aklın yükünü hafifletmektir. Bilinç, farkında olmaktır; farkındalığı arttıkça insanlığı da artmaktadır insan denen varlığın ve tabiki acısı da... Yani Allah referanslı olmayan bilgidir bizi yoran; yani belki bu yüzdendir bilgili yanımızın noksanlığı ve kayboluşlarımız dehlizlerde ve düşüşlerimiz kendi kuyumuza.. Çünkü bu tür bilgi salt seküler bir karanlıkken, Allah referanslı bilgi ve bilinç ise uhrevi-seküler bir ışıktır. Meriç'in belirttiği, "ilahi bir mevhibeye, aşka, sonsuza ve feragata kanatlandıran gerçek akıl" belki de bu Allah referanslı bilgi ve bilinç birlikteliğidir. 


Allah bilinci olmalı insanda.. Bütün varlıkları bir kenara atıp; en çok  Allah'ın farkında olmalıdır insan... Şeksiz şüphesiz O'nun varlığının nasıl bir güzellik olduğunu fark etmelidir. Arayışlardan, bunalımlardan, hayal kırıklıklarından ve her şeyi yanlış anlamlandırmaktan ancak ve ancak Allah'ın varlığının bilincinde olanlar kurtulacaktır. Akıllar ve ruhlar ancak O'nun varlığının bilinciyle fıtratının özüne kavuşacaktır inşaallah. 





-Sevilay Meraler-