26 Haziran 2013 Çarşamba

SÖYLE TAŞ EVLERE KONUŞSUNLAR!

Söyle taş evlere konuşsunlar! Saklamasınlar kederi n/bakışlarında!


Ateş böceklerini yitirmiş bir denizdir yüreğin, o kadar garip, o kadar mahrum.. 

Yalnızlığın, paslanmış düşlerde boğulmuş bir çocuk...
Sözlerin, kaçak bir mahkûmun korkularını mekân tutmuş, susmaları deva sayan...

Ve gözlerin…
Gözlerine, bebeğini kaybetmiş bir annenin mahzunluğu doluşmuş.
Bebeğini yitirmiş gözlerin… 

Sen ki , bir azizin yüzünde sonsuzlaşan bir mum ışığıydın,

Sen ki sabır desenleriyle nakşedilmiş zümrüt bakışlı bir Leyla gülüşüdün.

Ve senin için yaşamak, sadece, kurumuş bir menekşenin renkleriyle ötelere uzanan nehri boyamaktı...

Söylesene...
Ne oldu da solmuş bir yaprağın pişmanlığında süründü yarınların? 
Ne oldu da yeşil hatıraların, sahra yüzlü kabirlerin kazıcısı oldu? 

Susmak istiyorsan madem... 
Söyle taş evlere, konuşsunlar!
Onlar ağ/nlatsın hikayeni!
Saklamasınlar kederini n/bakışlarında!



-Sevilay Meraler-




19 Haziran 2013 Çarşamba

MODERNİZME SATAŞMALAR/ÇELİŞME ARZUSU

Hakikati söyleyip yalnız kalmak mı? İşte o bizim cennetimiz. . . -B. Akyürek-


Çünkü hayat artık dolu dolu bir çelişme arzusu...
En büyük çelişkimiz de çelişkisiz olduğumuzu iddia ettiğimiz an başlıyor.

Çelişiyoruz... 
Kendimizle, söylemlerimizle, yazdıklarımızla ve yaptıklarımızla..
Kendimiz, olmak isteyen benle, olamayan ben arasında arafta...
Söylemlerimiz, eylemlerimizle eylemsizliklerimiz arasında biçare.
Yazdıklarımız, yaşamak istediklerimizle, yaşayamadıklarımız arasında huzursuz... 
Yaptıklarımız, yapmamak istediklerimizle çok uzak bir mesafede...

Çelişiyoruz...
Eğitimimizle, imanımızla, dilimizle ve bedenimizle..
Eğitimimiz, hinliğimizle  doğru orantılı. Eğitildikçe aldatıyoruz...
İmanımız, küfrümüzle yan yana.. İnandığımızı söyledikçe inkar ediyoruz...
Dilimiz, ruhumuzu yanlışlamada, meşgûl...
İbadetlerimiz, bedenimizin şer ihtimali yüzünden teyakkuzda... 

Değişiyor ve çelişiyor her şey...
Her şey görünmediği gibi oluyor her an..  
Duygular bile ölürken doğuyor..
Küllerden, yangınlar çıkıyor.

Fonda,  Korkmazgil'in tınıya dönüşmüş şiiri... 


.../
Dostum, dostum, güzel dostum,
Bu ne beter çizgidir bu!
Bu ne çıldırtan denge!
Yaprak döker bir yanımız,
Bir yanımız bahar bahçe...

Sahi, bu ne beter çizgidir ya Huu!

Subhanallah!
İçtiğim kahvenin ilk yudumu bile diğer yudumla çelişkide...

Bir de okuduğum kitabın ilk sayfası ile diğer sayfaların çelişmesi yok mu... Keşke kitapları yazanlara yazar denmese de "yaşar" dense diyorum. "Kitabın yaşarı" desinler. "Kitabın yazarı" diyorlar; bu yüzden yazan çok ama yaşayan...  Yazar ne yaşar ki... Yaşar ne yazmaz ki..  Bu yüzden bu çelişki. Biliyorum.

Neyse… Neden bu çelişki diye soruyorum. Çok uzun sürmüyor yanıtlamak.

Doyumsuzluk çağında yaşıyoruz malum... Çağa ayak uydurmak da birinci vazifemiz! Artık her şey arzularımızla örülü. Hatta çelişkilerimiz de.. Evet bu bir arzu. Bu bir elimde değilmezlik değil, bu bir kendimden habersizlik değil; bu bir arzu... Çelişmek arzusu... Çelişmeyi arzuluyoruz. Ne garip! 

Egzotik bir haz alıyoruz bundan galiba..
Ya da rasyonel yanımızın ontolojik sorunlarına mistik bir hava katmak istiyoruz.
Bir tür yüzsüzlük belki, bir tür hayasızlık...

Yok yok bu bir şımarıklık!
Ne çok şımaran var...

Kasas 76: Allah şımaranları sevmez!

Ne çok rastlıyorum artık... Ne çok tiksiniyorum... Dünya, dolu dolu çelişkiler harmanı artık.. Evet, buna kalben inanıyorum. Ne hazin!
-Sevilay Meraler-