22 Haziran 2012 Cuma

O GÖZLÜKLER ATLARINDIR


İnsanoğlu bu dünyada var oldu olalı kendini bir şekilde ifade etme ihtiyacı duymuştur. Süregelmiş ve süre gidecek olan bu ihtiyaç, bazen sanatla, bazen hitapla, bazen yazıyla olmuştur. Genelde, içinde estetiği ve derinliği barındıran ifade şekilleri, tarih içinde değişime uğrayarak farklı biçimlerde günümüze gelmiştir. Önceleri oldukça uzun, estetik ve derin olan bu ifade şekilleri, zaman içinde -özellikle modernizmin ortaya çıkmasında sonra-, kısalıp, çirkinleşip, sığlaşmıştır. Beyinlerin küçülmesiyle de birlikte ortaya çıkan sığlaşma, sığ bir ifade şeklini, yani sloganı ortaya çıkarmıştır. Doğuş noktası bir savaş narası olan; bir düşünceyi, kolay hatırlayıp tekrarlanabilir bir biçimde ifade eden kısa, çarpıcı söz olarak tanımlanan bu terim, özellikle propaganda ve reklam aracı olarak kullanılmaktadır. Slogan, ideolojinin ve kapitalist edebiyatın bir ürünüdür. Reklamlar için kullanılması kapitalist, propaganda için kullanılması ise ideolojik yönünü yansıtmaktadır. Yani slogan bir  menfaaat aracıdır.. 

Sloganın, uğradığı beyinlerde ve toplumda hamam böceği gibi çok hızlı bir şekilde üreyen, çoğalan ve yerleşen bir özelliği vardır. Slogan, aklını yeterince yormak istemeyen, küçük düşünceli insanların en çok sevdiği  kendini ifade şekli haline gelmiştir. Bizim toplumumuzda ve beyinlerimizde de hiç bir ontolojik sıkıntı yaşamadan hak ettiği yere gelmiş vaziyettedir. Önce meydanlarda, tribünlerde çığlık çığlık varlık gösteren bu erdem, şimdilerde televizyonda, bilbordlarda ve nihayet sosyal medyada kendini göstermektedir. 

Slogan beyin ve dil kısalığını sever. Biz de böyleyiz.. Kolayı ve uyumu seviyoruz. Kolaya kaçmayı yaşamımızın amacı haline getirdiğimiz için nerede bir kısalık varsa, oraya bir a/salak gibi yapışıyoruz. Kısa cümleler kurmaya, kısa cümlelerle yaşamaya ve hayatı kısa kısa geçmeye bayılıyoruz. O kadar alışmışız ki kısalığa; kısa yolda para kazanmaya ve kısa yoldan ölmeye kadar  kadar uzanmış bu meftunluğumuz. Çünkü kısa cümlele iyi  geçinmek, beynimizi israf etmemizi engelliyor. Yani tamamen iyi niyetimizden kaynaklı, konformist bir tutum bu!! Bir de uzun cümleler, paragraflar, makaleler ve kitaplar hı/azımızı kesiyor. Haz ve hız çağında az olmak, az yaşamak gerekir. Uyumsuzluğun lüzumu yok!diyoruz..

Bu yüzden sloganları seviyoruz.. Sloganlarla sataşıyor, sloganlarla savunuyor, sloganlarla taarruza geçiyoruz. Lakin düşüncelerimizi anlatmayı kısalta kısalta yakında düşüncemiz ve dilimize birlikte yok olacağız inanın. Özellikle sosyal medyada, eğitimli bir çok kişinin düşüncelerini sloganist bir tavırla ortaya koyması, benim için kaygı verici bir durumdur. Sloganist tavır tehlikelidir, saldırgandır, banaldır. Hz. Ali'nin 'insan dilinin altında gizlidir' mesajıyla anlıyoruz ki ruhumuzun aynası olan dilimiz biziz ve eğer bizler kendimizi sadece sloganlarla  ifade edebiliyor ve diğer türlüsünü başaramıyorsak, ruhumuzda slogan kadar sığ demektir. Yani slogan biz, biz sloganız. Yani nedensiz ve nasılsızsız..

Malumunuz, bu dünyada var olan hiç bir olgu, olay, kişi, ideoloji salt doğruluğa ve salt yanlışlığa sahip değildir. Kötü yanları varsa, iyi yanları vardır, avantajı varsa dezavanytajı da vardır. Hiç bir siyasi parti, hiç bir siyasi/dini lider, hiç bir ideoloji salt doğru/yanlış değildir. Hal böyleyken, özellikle sosyal medyada sormadan, sorgulamadan, derinleşmeden, önyargılı bir şekilde düşüncesizliğimizi paylaşma şeklimiz bizleri uçurumlara götürüyor bilelim. 
Demem odur ki; ağzı ve şuuru bozuk, kör  bir eleştiri biçimi bizleri hiç bir erdeme götürmüyor; yani sloganlarınız işe yaramıyor arkadaşım! Öneri sunmuyor, alternatifleri sıralamıyor, doğruyu gösteremiyor, karanlığa ışık olmuyor, huzur vermiyor.. Bizim derinleşmeye ve çokça okumaya ihtiyacımız var arkadaşım.. Bakın Cemil Meriç ne diyor: 

Karanlık kinlerin birbirine saldırttığı çılgın sürülerin savaş çığlığıdır, slogan.

İlkelin, budalanın, papağanın ideolojisidir.
Toprak sarsılıyor!
Hep birden esfel-i sâfiline yuvarlanmak istemiyorsak, gözlerimizi açmalıyız.
İnsanlar sloganla güdülmez.
Bütün ideolojilere kapıları açmak, hepsini tanımak, hepsini tartışmak ve Türkiye’nin kaderini onların aydınlığında fakat tarihimizin büyük mirasına dayanarak inşa etmek...
İşte, en doğru yol.
Umarım anlatabilmişimdir arkadaşım.. Bu kadar şuursuz olmamamız lazım gelir. Komik oluyoruz.. Atların gözlüğünü onlardan çalıp, onu her bakış açımıza taktığımız ve dilimize yansıttığımız sürece sorunların hiç biri çözüme kavuşmayacaktır. Bırak at gözlükleri atlarda kalsın arkadaşım! O gözlükler atlarındır! 
-Sevilay Meraler-

18 Haziran 2012 Pazartesi

SEVİ


Elinde bir tek yalnızlığı kalan kardeşim!

Biliyorum.. Kızgın ve kırgınsın sevgilere.. Kırmışlar seni.. Yani belki de  sen kendini kırmışsın.. Bu sebeple O'na da kızgınsın ve O'nun yarattıklarına da.. Fakat adil değilsin biliyor musun? O'nu suçlaman sonsuz bir haksızlık.. Çünkü O, tercihi sana bırakmıştı ve sevgiyi bilmen için, kitabını da yollamıştı. O'nun kitabını oku lütfen.. Sevgiyle oku.. O kitap sevgiden çokça söz eder ve beynine sevdanın haritasını çizer biliyor musun? 





O varken, seni O'nu düşünmekten ve O'nu sevmekten alıkoyan şey nedir bilmiyorum.. O'nu kalbinin dışına atman hangi mantıkla ya da mantıksızlıkla açıklanır bilmiyorum. Beşer sevgiler uğruna yazdığın bunca sözden bir tanesini bile O'nun için yazmamış olman da neyle açıklanır bilmiyorum. Sadece üzülüyorum, hem de çok.. Yani bilinçsiz olsan neyse de.. Hani biliyorsun,okuyorsun,  düşünüyorsun, sorguluyorsun.. Zekisin.. Hem de çok.. 


Senden sadece kendini ve kalbini sorgulamanı istiyorum kardeşim. Elinde bu sevgilerden ne kalmış sorar mısın kendine? Bu kadar heba oluşun yetmedi mi? Hangi sonsuzluğa kadar bu acıyı çekeceksin? Hayat kitabının içindeki başlıklarına bir göz atsana. Hep yorgunluk, yalnızlık, buhran, korku ve acı var. Bir de hiç elde edemediği bir sevgili için ruhunu çürütmüş, sanal, ütopik ya da platonik ve dahi melankolik bir aşkın içinde ömrünü eritmiş bir adam/kadın var. Garip bir  serkeşlik seninkisi.. Oysa sen öyle değilsin biliyorum. Değerlisin..  Neden bunca eza, cefa, yara..


Her şeyi sorgulayan güzel kardeşim! Neden kalbini sorgulamazsın?

Aşk sorgulanmaz gibi bir gerekçeyle de çıkma karşıma! Sen hiç aşık olmamışsın! Kendini aşık sanıp da yazdığın bunca şiire karşın Mevlana "Ben şair değilim; şiirde şuur vardır; ben aşığım" diyerek aşıklığını şiirle sorgulamış.  Şuurlu bir insan olduğunu söylemiştim.. Umarım anlamışsındır..



Seni boyutsuzluğa davet ediyorum kardeşim. Davetime icabet edersen sevinirim.. Sen O'nu seviyorsun biliyorum.. Buna bütün kalbimle inanıyorum... Sadece bazı pasaklı cümleler, ruhunu bulandırmış.. Ayrılmanı, arınmanı istiyorum kardeşim. Bütün  kirlerinden kelimelerin, bütün aldatışlarından imgelerin ve bütün faniliklerinden imlaların...


Bir de aşağıda Mehmet Alagaş'ın kitabından alınmış bir paragraf var;  şuurla okumanı istiyorum.. 




"Sevmek güzeldi,elbetteki güzeldi ama ana kaynağından kopmuş olan bir sevgi, dalından koparılmış bir çiçeğe benzemez miydi? Bir vücutta iki kalp yaratmamış olan Allah (c.c), kalplerin ancak Allah ile tatmin, Allah ile mutmain olacağını bildiri­yordu. Doğru, çok doğru bir söz olmalıydı bu. Çünkü sevgisini Allah'tan gayrısına yönelten hangi aşık, bu sevgisi ile tatmin, bu sevdası ile mutmain olmuştu? Bütün bu aşık­lar kızgın güneş altındaki sevda çöllerinde yolunu kaybe­den yolculara, seraptan seraba koşan zavallılara benzemi­yor muydu? Hangi beşeri sevda, bu sevda şerbetini içenin susuzluğunu gidermiş ve sevdalının kalbini tatmin etmişti?
Hiç, hiçbir beşeri sevda, seven insanın kalbini tatmin et­miş olamazdı. Çünkü insan kalbi, Rabbimizin "Alemlere sığmadım ancak mü'min kulumun kalbine sığdım" buyru­ğunda da işaret edildiği gibi mekan ötesi bir genişliğe sa­hipti. Mekan ötesi genişliğe sahip olan bir kalp ise ancak ve ancak Allah ile dolabilir, Allah sevgisi ile mutmain ola­bilirdi.
O halde sevmek güzel, sevmek ne kadar güzel ise bu sevgiyi yaratan Allah'ı sevmek ve bu sevgi ile mutmain olmak çok daha güzel ol­malıydı. Çünkü doğru adrese yönelen bu sevgide pişman­lık, bu sevgide nankörlük ve bu sevgide anlaşılamamanın verdiği yalnızlık yoktu. Allah'ı seven daha çok seviliyor ve sevildikçe daha çok seviyordu. Bu İlahi sevgide rahmetli bir bereket, bereketli bir rahmet vardı."

Gördün mü sevgili kardeşim.. Sevgisiz ve yalnız değilsin.. Bak sevmek ve sevilmek, O'nunla ilintiliymiş.  Sadece O'nu  seversen, çokça sevilirsin. Bunu unutma e mi? Sevgiyi bulman ve bu korkunç yalnızlığından kurtulman dileğiyle.. Sevda ile..
 -Sevilay Meraler-