21 Mart 2018 Çarşamba

ALIK SALIK




Bir tek sana geç kalıyoruz Rabbim, bir tek seni bize geç bırakıyoruz Rabbim. Sapır sapır dökülen ömrümüzü, nefsimizle büzüştürdüğümüz yetmiyormuş gibi, akılsızlığımızla da eritiyoruz. Aldığımız her nefes, varoluşun kayrasından  bir parça koparıyor; verdiğimiz her nefes kemliğe bir lime daha ekliyor. Doymayan nefislerimiz ve ürpermeyen kalplerimiz ile bu kusursuz evrene defolu gözlerimizle bakıp, sözüm ona onarmaya çalışıyoruz. Bu sebep ile her yer bozuk ruhlarla dolu! 
İpe sapa gelmez bir hal bu!

Kemliği yuta yuta içimizde açan leş kaktüslerini büyütmek için, dudağı, kirli su birikintisine hasret, o siyahi çocuğun bile suyunu çalıyoruz. Her seferinde dünyayı kulaklarına küpe gibi takmış kadınların, kravatına  iğne gibi tutturmuş erkeklerin fütursuz cümleleri kuşatıyor beynimizi. Bulaşıcı bir hastalık gibi, cümlelerimiz bulaşıyor birbirimize. Konuşuyoruz, konuşuyoruz ve sükutu yıkıyoruz. Güzelim sükut, nerelerdesin? Hakikât diyoruz, hakikât... Heyhat! Beton mikserlerinde karıştırılmış bir ekmeği  yemişiz; ne kadar hakiki olabiliriz ki!


Oysa Seninle, ömrümüzün bütün demlerini  nevbahar gibi yaşayacakken, her gün yeniden ve yeniden doğacakken ve heybetli bir ağaç gibi dal budak salacakken ve renk renk çiçeklenecekken, o her yanı yeşil, o çok yeşil kalplerimizin, o nurdan varlığımızın önüne kendi nizamlarımızı yığıyoruz. 
Marazi, münhal, ebleh … 
Alık salık bir vaziyet bu! 

Sevilay MERALER